#Adalet ve Tevazu
Explore tagged Tumblr posts
Text
GÜNDEMİ ISKALAMAK
YA DA BİZİM İŞİMİZ
"Allah güzeldir, güzeli sever” ya, bundan dır insan ruhunun güzele meyli.
Yaradılış özelliği olarak güzeli arar,güzeli sever,güzeli seçer.
Güzel ,somut olarak kişiye göre değişse de ,soyut anlamdaki güzelliği herkes sezer.
Güzellik, felsefesi ile uğraşana göre değişmekle birlikte,surete bürünüp, gözün görüp beğendiği,zevk aldığı olduğunda hüsn,zinet, cemil olarak adlandırılır.
Sirette yani yaratılıştan olduğunda, açıkta ve gizli olanda vefa, sabır, adalet, tevazu, hoşgörü, samimiyet gibi vasıflar ile gösterir kendini. Cemal ve tayyib diye sınıflandırılır.
Estetik, hüsn, cemil , cemal ,tayyib, tezhib, güzellik ifade eden kelimelerdir. İçlerinde özellikle “hüsn” iç ve dış,maddi manevi, zahiri ve batini,sirette ve surette olan güzelliği ifade etmek için kullanılır.
Güzelliği idrak eden herkes ondan bir fayda görmese de,güzeli sever.
Yeryüzüne hakim olan iyilik ve doğruluktur. İyilik ve doğruluk özellikle siretteki güzelliğin sonucudur. İyiliklerin,iyilerin ve doğruların hakim olmadığı,atıl durduğu yerde oluşan boşluğu kötülük doldurur.
İyiliği insanlık sanatı olarak nitelendiren Nizami’nin ifade ettiği gibi içini ve dışını güzellikler ile aynı bir sanatkar gibi, ince ince bezeyen insandan açığa çıkan saf iyiliktir.
Hayatı, aldığı her nefeste bilgi ve sezgi ile kendisinden başlayarak çevresini ve dünyayı güzelleştirmek için dikkat ve itina ile yaşayan insan da sanat eseri gibidir. Devamlı güzellik zuhur eder her yanından.
Son kelamı en güzel olandan yazalım:
“Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle” Şuara 84
Vesselam.
4 notes
·
View notes
Text
AKİF HOCA İLE UYANIŞ
Akif Erdem. Soyadı gibi erdemli, dürüst ve bir o kadar sevgi dolu.. Mahcup ve kırılgan tavırlarından temiz kalbini hissettiğimiz fizik öğretmenimiz. Şirin ve mütevazı bir apartman dairesinde plakları ve kitaplarıyla hayatın satır aralarını çoktan okumayı öğrenmiş biri. Ve Zeynep öğretmen. Akif’in biricik sevgilisi. İki insan bir araya gelir, olaylar gelişir ve evlenmeye karar verirler. Akif, henüz heyecanını üstünden atamadığı gibi evlenme teklifini olabilecek en mahcup haliyle yapmıştır.. Sonra ne mi olur? Araya hayat girer ve maçı alır. Kader, ne olduğunu henüz bilmediğimiz Zeynep öğretmeni Akif hocanın kollarından ayırır.. Yer Küçükkapı Lisesi. Akif hoca her zaman olduğu gibi sınıfına girmek üzere okula gelir. Bu sefer yüzünde her zaman olduğundan farklı bir ifade vardır. Hoca her zaman olduğundan daha kararlı bir şekilde sınıfa girer ve kapıyı kilitler.. Ve her kararmış kalbin anahtarı aslında bu kilitle birlikte açılacaktır.. Hayatta insani bir kalbe sahipsek eğer, hep bir şekilde satır aralarını görmeye çalışırız. Eğer içimizde bir sevgi varsa karşımızdakilerin kalbini de önemseriz. Tevazu olmadan önümüzü bile göremeyiz, yalnızca kendi kalbimizi kandırırız. Adalet desek, iki yanı dengede terazi.. Hem akıl hem beynin bir araya gelip kalpte en doğru kararı vermesi mesela.. Hoşgörü olmadan henüz huzurlu bir hayatın geçtiği görülmemiştir.. Vicdan.. Gece uyumadan aklımıza tüm gelenleri hayatımızla çarparak, bölerek, çıkararak, toplayarak bir şekilde hesaplanan gece başımızı yastığa koyabilme yetisi.. Bütün bunların toplamını eğer biliyorsak Akif hocanın dersinden geçmişiz demektir.. Bütün bunları bilmeden önce, kararmış kalplerin büyük bir uyanışa geçmesi gerekir. Çünkü insan sadece geceleri uyumaz. Ruh, istediği kadar uykuda kalabilir. Uyandıran, ve uyanmasını isteyen bir kalp olmadığı müddetçe ruh asla uyanmaz. Hocamız ile ilk dersimiz uyanıştan sonra bütün kalplerin temizlenmesi, halının altına süpürülen geçmişlerle yüzleşip onları tüm yanlışlara ekleyip doğrulara giden yolda Akif hocamızın dersinin satır aralarını kullanmamız dileğiyle..
10 notes
·
View notes
Text
Akademiye kibir yerine tevazu, hırs yerine azim, adam kayırma yerine adalet, mükemmeliyetçilik yerine şefkat ve anlayış geldiğinde belki bu kendime bir yer edinememe, aidiyet hissedememe durumum geçer. Belki bir gün ben de inandığım doğrulardan taviz vermeye zorlanmadan kendime bir yer bulurum.
24 notes
·
View notes
Text
Adalet ve Tevazu
Emevi halifelerinin büyüğü Ömer b. Abdülaziz Hazretleri, devlet başkanlığı esnasında kul hakkı ve sosyal adalet hususunda çok titiz davranırdı. Gece çalışmalarında ayrı işlere tahsis ettiği iki kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleriyle alakalı notları yazarken kullanır, öbürünü ise devlet ve ulus işleriyle alakalı yazışmalarda kullanırdı. Halife, ansızın fazla gömleği olmayan,…
View On WordPress
0 notes
Text
✒💕Hicret Eden Kalemim 💕🌺🌼🌸
Bir kâğıt ve titrek bir kalem... Neden titriyorsun ki kalemim? Bugüne kadar kâğıdın önünde eğilmeyen başın nerede? Kendinden emin, o her şeyi bilen ve tartan terazine ne oldu? Seni bu kadar mahzunlaştıran, terazinin kaldıramadığı güllerin ağırlığı mı? Öznesiz kurduğun, sevgiden ve muhabbetten uzak, bencil cümlelerin nerede şimdi? Tükenmez zannettiğimiz kalemler, bitmez dediğimiz sevgiler çoktan göçüp gitmedi mi? Gel, sahip olduğumuz her şey tükenmeden, kokusu bugünlere ulaşan gül çağına seyahat edelim. Artık yüzleşme zamanı geldi sevdiğimizi zannettiklerimizle…
Yer Mekke... Yer Medine... Haneleri, hanedanları güle boyanan beldeler. Hissediyorsun değil mi kalemim bu eşsiz kokuyu? Hayatımız boyunca görmüş müydük böylesine mütebessim, böylesine pak sîmâları? Üzerimizdeki bu pamuk elbise, sâde bir sevginin kaftanı olmalı. Nasıl unuturum? Bu kıyafetleri ne gurur, ne kibir giymişti. Ayaklarım yanıyor kalemim! Aşktan kızgın, kirden arınmış bu çöl kumlarında. Kopmuş takvimlere inat yürüyorum sonsuzluğa. Ben hiç yalınayak toprağa basmamıştım ki...
Burası felekleri tutuşturan aşkın merkezi, burası rahmet vadisinden âb-ı hayat dökülen belde. Ey güneşi bağrında taşıyan şehir! Ey kıskançlık ve muhabbetin birbirine küs olduğu şehir! Gül’e hasret olan beni ve mahcup kalemimi misafir eder misin bağrında? Biz ki günaşırı sevmeler şehrinden, her zerresini sevginin inşa ettiği muhabbet şehrine hicret etmek isteyen âşıklarız.
Bu, yanımızdan geçen, ömrünü biricik Sevgili’ye (sas) adayan Hz. Ebu Bekir (ra) değil mi? Bedeni, kuvveti, canı, malı ve dostluğuyla Peygamber’e (sas) siper olan, dünya malı adına neyi varsa bir an bile düşünmeden Sevgili uğruna infak eden Ebu Bekir! İslâm’ın davet yılında eza ve cefalarla karşılaşmış, Utbe bin Rebia’nın çivili ayakkabılarının darbesiyle, mübarek yüzü tanınmayacak hâle gelmişti. Kendine gelir gelmez ilk sözü; “Allah’ın peygamberi nasıl?” olmuştu ve yemin etmişti Efendimiz’in (sas) durumunu öğrenmeden yemek yemeyip, su içmeyeceğine. O, yaşadığı müddetçe her dâim Efendimiz’in (sas) dostu ve yoldaşı olmuştu. Hicret esnasında Resulullah’ın (sas) parçalanan, kanayan ayaklarını gözyaşlarıyla temizlemiş, Sevr Mağarası’nın boşluklarını kapattığı ayaklarını (ihtimal Kâinatın Efendisi’ni bir kez görebilmek uğruna) ısıran yılanın acısına, Kâinatın Sevgilisi (sas) uyanmasın diye tebessümle sabretmişti. O’nu (sas) öyle seviyordu ki, Sevgili’nin amcası Ebu Talib’in imanını, kendi öz babası Ebu Kuhafe’nin imanından daha çok arzu ediyordu. Ebu Bekir demek sevmek, Sevgili’yi (sas) kendine tercih etmek demekmiş kalemim! Şu hüzünlü bakışlardaki mânâyı çözebildin mi? İnanmışlık ve adanmışlık süzülüyor bu gözlerden...
Sevmek, huzur bulmakmış kalemim. Huzursuzluk nedir bilinmeyen bu şehirde, Sevgili’nin (sas) bütün güzelliğinin yansıdığı bu şehirde, ben de huzurluyum şimdi. Ayakkabıya alışmış ayaklarım acımıyor artık!
Şu küçük, kimsesiz çocuğun başını okşayan Hazreti Ömer (ra) değil mi? Hak ile bâtılı birbirinden ayıran Ömerü’l-Faruk. Adalete asıl mânâsını veren, adaletin en büyük temsilcisi... Neden korktun, neden ürktün ki kalemim? Aşka ihanet etmemişsek neden korkalım ki, doğunun ve batının kendisinden çekindiği Ömer’den. Gerçi sen de haklısın. O hep sâdık kaldı aşkına, riyasız bir sevgiyle bağlıydı Resulullah’a (sas). Zaten onun adaletinin kaynağı da, Sevgili’ye (sas) duyduğu bu aşktı. O aşk sayesinde, mâşûkunu örnek almıştı. “Kızım Fatıma bile hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim!” diyen Sevgili’nin (sas) izinden, oğlu Abdurrahman’ı bile cezalandırmaktan çekinmeden gitmişti.
Korkusundan çoçuğunu düşüren kadına diyet ödemiş, zımmîlerden bir ihtiyara maaş bağlamış, hattâ ölümüne sebep olduğu bir kuş için bile müşaverede bulunmuştu. Sevmek, canından vazgeçmekmiş kalemim. Sevgili’ye (sas) o kadar müştak idi ki Ömer (ra), kılıcını kuşanıp bütün Kureyş’e meydan okuyarak hicret etti Medine’ye. Can endişesi taşımadan... Sadece Cânân’a (sas) kavuşmayı düşünerek... Ey yüce Ömer! Buğulu bakışların yıktı bütün dayanaklarımı. Sevda lügatımdaki kelimeler silindi gitti. Ellerime kar yağıyor çöl sıcağında; üşüyorum, titriyorum. Sevgili’ye (sas) aşkından bir nebze istesem, görebilir miyim yıldızlara ışık veren yüzünü? Yalnızlığım bana bir zindan gibi bakarken, seninle hükümlü olsam güle, kelepçemiz gülden olsa...
Ne görsem aşk bu şehirde, rüzgâr bile seviyor, okşuyor insanı... Ve Mescid-i Nebevî karşımda... Sağ köşede, hasırın üzerinde uzanan biri var. Üzerinde eski bir örtü... Hz. Osman (ra) bu... Bir defa olsun Peygamber’in (sas) yüzüne dikkatlice bakamayan, hayâ sahibi insan. O’nun (sas) huzurunda, başındaki kuşu kaçırmak istemez gibi kıpırdamadan oturan, meleklerin kendisinden hayâ ettiği kahraman. Peygamber aşkıyla, öfkesini yok eden hilm sahibi Osman (ra). Neden utandın ki kalemim? Bugüne kadar yazdıklarından mı? Yoksa yazmadıklarından mı? Sevmek, sevdiğinin ahlâkıyla terbiye olmakmış kalemim. Ah, hayâ âbidesi Osman (ra)! Seni böylesi yakan, gözyaşlarının söndüremediği aşkından bir kıvılcım da bana versen. Ben de yansam senin gibi... Küllerimden çiçekler açsa, yüzü, Sevgili’ye (sas) bakan...
Şu kılıcı gördün mü kalemim? O kılıç ki Sevgili’nin sımsıcak aydınlığıyla büyüyen Hazreti Ali’nin (ra) kılıcı. O kılıç ki küfrün karşısında keskin, Peygamber (sas) huzurunda bir hurma dalı kadar narin... Ey aşkın fermanını yazan gül kokulu kılıcın sahibi! Kalemimi kılıcınla bilesem, ben de -Peygamber’in (sas) hicret ettiği gece yatağına yattığın gibi- canımı hiçe sayabilir miyim? Allah’ın rahmet soluğundan ibaret bu cana, aşkından bir tutam versen, korkulardan emin olarak feda edebilir miyim kendimi?
Bir bir seyreyle kalemim. Edep, tevazu, fazilet, muhabbet âbidesi, peygamber âşığı sahabe efendilerimizi. Hz. Bilâl’i (ra) meselâ. Demirden gömlekler giydirilerek güneşte kavrulduktan sonra Mekkeli çocukların elinde sokaklarda dolaştırılan, bütün işkencelere “Ehad, ehad!” haykırışlarıyla mukabele eden, taşınamaz taşları bağrında Sevgili’nin (sas) hayaliyle taşıyan Bilâl’i (ra). Her gün beş vakit, asırlara meydan okuyan sesiyle Sevgili’yi zamana müjdeleyen, muhtaç olan her sineye Sevgili’yi (sas) duyuran Bilâl’i (ra).
Anne ve babasının makamını Rasulullah’a (sas) veren, bu kutlu tercihle Peygamber ailesinden olan Zeyd bin Hârise’yi. “Sen, bizim kardeşimiz ve arkadaşımızsın.” dediğinde Sevgili, mescitten sevinç gözyaşlarıyla, uçarak çıkan Zeyd’i (ra). Sığınacak bir mecra ararken Taif’te Sevgili (sas), ona âdeta bir zırh olan Zeyd (ra) Hazretleri’ni. Taiflilerin attığı taşlar, toprak olmayı dilerken Hakk’tan, Taif halkına; “Bana atın taşları, incitmeyin Kâinatın Sevgilisi’ni!” diye yalvaran Zeyd’i (ra). Mute’de şehit olana kadar peygamber aşkıyla yanıp tutuşan, onu canından özge can bilen Zeyd’i.
Kalemim! Zikrini nefesinde taşıyan ağaçlardan yapılan kalemim! O’nun (sas) sevgisini dilesem, Nebi sevdasını dilensem ben de böyle yanabilir miyim aşkla? O’nu (sas) bilmek, sevmeye yeter mi? Bir el uzanışı kadar yakınken O’na (sas), canımdan yakınken, sinemde incim aynı zamanda çilemken, sürgün düştüğüm beldeden aşk şehrine gelmişken yıldızlar kadar uzak düşer miyim O’ndan? Ah, kalemim! Kalın dallı hurma korkulukları evim olsa. Hiçbir şeyim olmasa ama, O’nu (sas) bir kez görsem ve gömülsem mübarek ayaklarının dokunduğu bu mukaddes topraklara...
Bak kalemim! Sevginin öğretmenine bak! Peygamberin Medine elçisi Mus’ab bin Umeyr’e (ra)... Peygamber aşkıyla coşan yüreği, yerinde duramayan kalbi, ancak yine Sevgili’nin (sas) mübarek elleri dokununca okyanus derinliğine dönüşen Mus’ab’a... Uhud’da düşmanın dikkatini Efendisi’nin üzerinden çekmek için, şehadet şerbetini düşünmeden içen Mus’ab’a... Sancağı eline alıp, “Allahuekber” nidalarıyla meydana atılan ve önce sağ elini sonra da sol elini kaybedip sancağı pazularıyla tutan Mus’ab’a... Sancağı şehit olmadan bırakmayan ve en sonunda sancakla birlikte toprağa düşen Mus’ab’a...
Gör kalemim! Hepsini gör! Halid bin Velid’i, Abdullah ibn-i Mesud’u, Hz. Sümeyye’yi ve her biri bir yıldız olan sahabe efendilerimizi gör! Hazreti Sevban’ı gör, meselâ. Bir gün Peygamber’e gelip, “Ey Allah’ın Resulü! Sen bana nefsimden daha sevimlisin. Sen’i (sas) çocuğumdan daha fazla severim. Evimde otururken hatırlayıp da gelip Sen’i (sas) göremezsem rahat edemiyorum. Sen’in (sas) ölümünü ve kendi ölümümü düşününce hâlimden endişe ediyorum. Biliyorum ki, Sen (sas) Cennet’e dâhil olduğunda peygamberlerle olacaksın. Benimse Cennet’e girmem şüpheli. Girsem bile, Sen’inle (sas) beraber olamamaktan korkuyorum.” diyen Sevban’ı. Sevgisinin tertemiz gözyaşları Rahmân’ın kapısına düşer düşmez, “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, işte o Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaşlardır.” müjdesine mazhar olan Sevban’ı.
“Sevmek, Allah’a ve Resulüne itaat etmekmiş” diyorsun kalemim, bildim. “Kır artık belimi sahibim, yazmak bana ağır geliyor!” diyorsun. “Göm beni gül kokan, aşk tüten bu topraklara... At beni sahabe yüreklerinde yanan ateşlere, at ki hakiki sahibime kavuşayım, yanıp kül olayım!” diyorsun. Yakarışın son bulsun artık kalemim! Seni buz gibi, asfalt yollu, gri renkli betondan şehirlere götürmeyeceğim. Cehaletle sırçalanmış, sevmeyi bir yük sayan, aşk fakirlerinin masalarına koymayacağım. Kim bilir belki nurdan bir kalem olur, na’tlar yazarsın Sevgili’ye. Sevgiler şehrine, Sevgili’nin şehrine göçen kalemim, hicretin kabul olsun. Atıyorum seni Mekke çöllerine, fısıldıyorum kulağına, “Anam, babam sana feda olsun ya Resulallah!” diye. Yakıyorum, gün aşırı sevmelere alışmış benliğimi ve dönüyorum yüzümü sadece Sevgili’ye... En Sevgili’ye...
Yasemin Açıkgöz
17 notes
·
View notes
Note
Selamun aleyküm, yazıyı okudum ve yazı çok güzel Allah sizden razı olsun. Fakat burda kendini küçük görme ile özgüveni nasıl dengeleyeniliriz? Yani insanın ilim yada herhangi bir konuda kendinin de ne derecede olduğunu bilmesi ve ona göre davranması riya mı olur?
Ve Aleykümselam. Allah Serdar Abimizden razı olsun, güzel bir yazı gerçekten. Rabbim okuyup istifade etmeyi, yaşamayı nasip etsin,
Öncelikle şunu bilmemiz lazım; İslam ahlakı, “aşırı hiçlik ve kendini kınama” anlayışından da ibaret değildir. İslam ahlakına göre kişinin izzet ve haysiyet duygusu, nefse güvenden değil, Rabbine güvenden kaynağını alır. İşte bu farkı iyi anladık mı özgüvenimizi de dengede tutabilir, istenilen özgüvene de sahip olabiliriz…
Aşırı, dengesiz özgüven insanı kör eder, ben merkezci hareket etmeye sebep olur, kibir sahibi yapar kişiyi.Güzel bir yazıda şöyle açıklanır, Allah razı olsun yazandan;
Özgüvende dengeyi tutturamayanlar, özgürlüğün İslami tanımını kavrayamayanlar, “kardeşini koruma niyetini” de anlamayanlar: “kimse beni yönlendiremez, bana karışamaz, istediğimi yaparım, herkes beni olduğum gibi kabul etmek zorunda” gibi nefsani cümlelerle gaflete düşerek; tecrübeli belki de alim, fadıl, kamil insanlardan istifade edebilme fırsatını kaçırırlar ve her yaptıklarını doğru zannederek, kişilik gelişiminde çok önemli olan tecrübe denilen “farklı deneyimlerle en doğruyu yakalamak” haklarından istifade edemezler.
Özgüven canının her istediğini her ortamda yapmak ya da söylemek, kimseden utanmamak, kendisine hiçbir şekilde müdahale edilmesini istememekse ‘nefis terbiyesi, sabır, adalet, haya, dengeli hareket etmek gibi hiçbir ahlaki güzelliği içinde barındırmayan boş bir bedenden ibarettir.
Olması gereken, özgüven, insanın iradesini güçlü tutarak hadiselere karşı sağlam ve kararlı durmak, yani ümitsizliğe düşmemektir. Başarılı olmanın neticesinde de bu başarıyı kendinden değil Allah’tan bilmektir. Zaten hakiki özgüven de budur. Yoksa başardığı işleri kendi nefsinden bilip gurura kapılırsa tehlikeli olur.
Özgüven ile ilgili çok önemli bir denge akıldan çıkartılmamalıdır. Çünkü ne kendimizi yok sayabiliriz, ne de kendimizi olduğumuzdan fazla büyütebiliriz. Ne Allah’ın verdiği gücü inkar edebiliriz (çünkü bu nankörlük sayılır) ne de Allah’ın verdiği gücü kendimizden bilebiliriz. Ne mütevazı oluyorum diye, bir miskin rolünü takınmaya ve Allah’ın bize hiçbir şey vermediğini iddia etmeye hakkımız vardır; ne de tahdis-i nimet ediyorum diye, varlıklı olmakla büyüklük taslamaya, güçlü olmakla kibirlenmeye, Allah’ın verdiği hediyeleri sahiplenmeye yetkimiz vardır. Aslolan Allah’ın verdiklerini ve O’ndan geldiğini hiç bir zaman unutmamaktır.
….
Diğer konu ise zor bir konudur;
Riya derece derecedir. Bazen ibadetin başında olur, bazen ibadetin ortasında, bazen sonunda olur. Nasihat konusunda, ilim konusunda, vaaz etmek konusunda riya tehlikesi daha çoktur. Riya olur mu, kibir olur mu bu sana bağlıdır.
Eğer sen ilmin ile nefsini büyütür. Halkı küçültür. Halka hayvan nazarıyla bakar. Onları cehaletle niteler. Onların kendisine selâm vermelerini bekler. Eğer onlardan biri ona selâm verirse veya onun selâmını güler yüzle karşılarsa veya onun önünde ayağa kalkarsa veya onun çağrısına icabet ederse, bütün bunları o adamın yapmak zorunda olduğu bir vazife olarak telâkki eder ve teşekkür etmesini gerektiren bir nimet olarak görmez ve onların hepsinden daha üstün olduğuna inanırsan o zaman bu kibir olur,kalbinde hiç ibadet niyeti olmayıp bütün niyetin makam ve itibar arzusu olursariya olur.
Allah her iki duruma düşmekten bizleri muhafaza etsin…
Aksi durumda ilim öğrenmek, öğrendiğini öğretmek ve ilmini yaşamak, ilmin gerektirdiği tevazu ve vakara uygun davranmak ilmin bir gereğidir…
Allah razı olsun…
2 notes
·
View notes
Text
ADALET VE TEVAZU (ÖMER B. ABDULAZİZ)
Emevi halifelerinin büyüğü Ömer b. Abdülaziz Hazretleri, devlet başkanlığı sırasında kul hakkı ve sosyal adalet hususunda çok titiz davranırdı. Gece çalışmalarında ayrı işlere tahsis ettiği iki kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleriyle ilgili notları yazarken kullanır, öbürünü ise devlet ve millet işleriyle ilgili yazışmalarda kullanırdı. Halife, birden fazla gömleği olmayan, varlıksız biriydi. Yakınlarından birisi Ömer b. Abdülaziz'e bir elma hediye göndermişti. O da elmayı biraz kokladıktan sonra sahibine geri gönderdi.
Elmayı geri götüren görevliye şöyle dedi:
- Ona de ki, elma yerini bulmuştur.
Fakat görevli itiraz edecek oldu:
- Ey müminlerin başkanı! Rasulullah Aleyhisselâm hediye kabul ederdi. Bu elmayı gönderen de senin yakınlarındandır.
Halife cevap verdi:
- Evet ama, Rasulullah s.a.v.'e verilen hediye idi. Bize gelince, bize verilen hediyeler rüşvet olur.
Valilerin maaşlarını çok bol verirdi. Sebebini şöyle açıklardı:
- Valiler para sıkıntısı çekmezler, bütün ihtiyaçları karşılanırsa, kendilerini halkın işlerine vakfederler.
Bir gece halifenin yanında bir misafiri vardı. Kandilin yakıtı tükenmişti.
Misafir dedi ki:
- Hizmetçiyi uyandıralım da kandilin yağını koyuversin.
- Hayır, bırak onu uyusun. Ben ona iki ayrı işi yaptırmak istemem.
- Öyleyse ben kalkıp kandile yağ koyayım.
- Olmaz, misafire iş gördürmek yiğitlikten sayılmaz.
Kendisi kalktı, kandilin yağını koyup yerine döndü ve şöyle dedi:
- Ben kalkıp iş yaparken de Ömer'dim; gelip oturdum, yine aynı Ömer'im. İki buçuk yıllık halifelik döneminde İslâm aleminde adaleti hakim kılmıştı. Büyük dedesi Hz. Ömer r.a. gibi adalet ve basiret sahibiydi. Henüz kırk yaşlarında iken onu çekemeyenler tarafından bin dinar altın para karşılığında hizmetçisi eliyle zehirlenmişti. Hizmetçisi suçunu itiraf ettiğinde, Ömer b. Abdülaziz, paraları adamdan alarak devlet hazinesine koymuş, kendisini serbest bırakmış, öldürülmekten kurtulması için de kaçmasını söylemişti.
19 notes
·
View notes
Text
HAS MUSLUMAN
MURAT SEVİNÇ
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde.
Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır.
Bu nedenledir ki bir Müslüman, örneğin, kendi dininin, o dine inanmayana zorla öğretilmesine karşı çıkar. Dayatılmasından hazzetmez. Bunun, kulun hakkını ihlal ettiğine inanır.
Yine bu nedenle, bir insanın hangi etnik gruba dahil olursa olsun, bunu dile getiremiyor oluşuna, özgür hissetmiyor oluşuna içerler. Dert edinir. Kendinden olmayanların da ‘insan’ ve her bir insanla eşit olduğunu düşünür. Aksi halde, ‘hak’ duygusu zedelenecektir.
Bir Müslüman, çalma çırpma peşinde değildir. Hakkı olmayanı almaya da, alana da karşıdır. Alanla mücadele eder. Aynı safta yer almak istemez. Görmezden gelmez. Duymazdan gelmez. ‘Gözümle görmedim ki’ riyakârlığına sığınmaz. Haksızlığın her türlüsüne, haksız zenginleşmeye de, aynı ilkeler gereğince karşıdır.
Yaşamının her anında, ‘hesap vereceğinin’ bilinciyle yaşar. Hesap vereceği içindir ki, ‘yalan’a tenezzül etmez. Çünkü o yalan, bilir ki, hesap gününde önüne konulacaktır.
Ve yine bilir ki, öte dünyada, ‘Hay Allah, öyle miymiş ki, ama sulh ceza mahkemesi kararı, ama paralel yapı…’ gibi bir savunma pek de makbul olmayacaktır. Orada, hesap gününde, o her şeyin farkında iki yüzlü ‘sırıtmalar’ fayda etmeyecektir. ‘Kredi kartı borcum vardı’, ‘10 yıllık ev taksitim vardı’, ‘İstikrar önemli’ gibi gerekçeler beyhudedir, huzurda.
Bir Müslüman, tevazu sahibi olur. Paranın pulun cazibesine kaptırmaz kendisini. İmanı, Allah’adır; kişilere ya da banknota değil. İhtiyacı olana yönelir, lüks ve şaşaalı olana değil. Çok büyük, çok pahalı, çok lüks, çok dört çeker, çok rezidans, çok marka olandan, mahcubiyet duyar. Başka hiçbir engel olmasa da, hicap duygusu vardır yaşamında.
Üstelik bu duyguya sahip olmak için, adil, dürüst olmak için, hak tanır olmak için Müslüman olmaya gerek olmadığını da bilir. Bu nedenle, bir ömür, imanına, diğer değerleri, ilkeleri katmaya çalışır.
Bir insanı öldürmenin, insanlığı öldürmek olduğunu bilir. Durup dururken, kendinden olmadığı için insan öldürene, baş kesene, işkence edene sempati duymaz. Desteklemez. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Cenazesinde, helallik istenir. Boş iş değildir, ‘Helal olsun’ demek. Bu yüzdendir ki, bir ömür, yeryüzündeki o son anında, ‘Haklar helal edilsin’ diye yaşar.
Bir Müslüman, kendi yaşamını, düşüncelerini başkasına dayatmak istemez. Öyle yaşasınlar ister; ama dayatmaz. Zorla yapılan, yaptırılan her işin, bir hak sorunu olduğunu bilir, düşünür.
Ve bir Müslüman, hoşgörülüdür. Sevmediğine, hoşlanmadığına hoşgörü gösterir, gösterdiğinin hakkına saygı duyduğu için.
Bir Müslüman, inandığı dinin ‘ruhban’ı olmadığını bilir. İman ettiği Allah vardır, bir de kendisi. Bu yüzden, laf olsun torba dolsun konuşan o çok bilmiş sakallıları, her yönetimin üçkağıtçı fetvacılarını ciddiye almaz, araya sokmaz. Onu kurtaracak olan, riayet ettiği ‘hak’tır; sakallı, cüppeliler değil.
Bir Müslüman, ömür boyunca, diğerini koruyarak, diğerine özen göstererek, yalnızca insanın değil, hayvanın ve doğanın hakkını kollayarak yaşar. Kırmadan, dökmeden. Bilir ki ödenmemiş hakla gitmemek gerekir. O hak, öyle kolay gözetilmez. Emek gerekir. Hem de çok emek.
Öyle mi?
Nasıl… Cuma Hutbesi gibi oldu değil mi? Gidenler ya da bir ara gitmiş olanlar bilir. Ben de bir iki şey ekledim gerçi ama memleketin camilerinde, vaaz ve hutbelerde, benzer ifadeler sarf edilir. Cemaat, ‘Amin’ der. İçleri huzur dolar.
Sorumlusu Protestanlar mı?
Peki güzel kardeşim, dünyayı geçtim, bu ülkede, nerede bu gerçek Müslümanlar. Hutbe dinlerken ‘Amin’ diyenler, cami kapısında buharlaşır mı?
Memleketin bu halde oluşunun, mide bulandırıcı ilişkilerin, ırkçılığın, nefret söyleminin, sabah akşam diğer inançlara ve inançlılarına hakaretin, hırsızlıkların, çürümenin, görgüsüzlüklerin sorumlusu, Protestanlar mıdır?
Bir gün gelir, ‘dürüst’ inanç sahipleri, ‘Yeter’ der. O Müslümanlar, ‘Bu adamlar bize inanç anlatmaya başladıysa, durumumuz hakikaten vahim demek ki’ diye düşünüp kaygılanmaya başlar. Dinin, siyasi ve maddi çıkarların hizmetine sunulmamış hali kabul görür. İster laik ister seküler denilsin, devlet, tüm inançlara eşit mesafede kalır ve hukukunu, uygulamalarını yeryüzü kurallarına dayandırır. Toplum ortalaması, bazı temel hukuksal ve ahlaki ilkeler üzerinde, yani oyunun kurallarına dair az çok mutabakata varır. Sınıf mücadelesinde ezenin değil, ezilenin yanında yer alınır. İşte o zaman, belki…
Aksi halde, durum ortada.
0 notes
Photo
Şimdi dünyada olup bitenlere bir bakalım. Yapılan onca savaş, kibir ve tamahkarlıkların neticesi değilmidir?. İnsanlar ve toplumlar arası ilişkileri bozan gıybet ve dedikodu değilmidir?. Ve diğerlerinin her biri birer manevi virüs olarak insanı canavara dönüştürmekte, hayatı yaşanmaz kılmaktadır. Ne yazık ki biz cağın bu manevi virüslerine derman olacak Tevazu, Sakinlik, Cömertlik, Doğruluk, Dürüstlük, Kanaatkarlık, Adalet, Merhamet, Bilgi, Çalışma, Tutumluluk, Sadakat, Dostluk, Sevgi gibi değerleri gerek şahsımızda, gerek toplumumuzda gerekse dünyada egemen kılamadık. Hangi düşünen kafa, proplemi ne şekilde izah ederse etsin işin özünde bunlar vardır. İnsanlık topyekün olarak hatasını anlayıp bundan vazgeçemezse tıpkı geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi helak olma olaylarıyla yüz yüze gelecektir. Çünkü fıtratın, sünnetullahın yasaları böyledir. Bu dün de böyleydi bugün de böyle olacaktır. Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler"..(Rum, 30).Yeni Dünya. https://www.instagram.com/p/CO9gLsunTrZ/?igshid=psz63e2fbezy
0 notes
Text
Bitli baklanın da müşterisi olur...
René Guénon "Modern Dünyanın Bunalımı" kitabında diyorki: “… Modern Batı, insanların daha az çalışıp kanaatkâr olmasına tahammül edemez. Sadece nicelik önemsenir ve beş duyu ile algılanmayan ne varsa yok hükmündedir. Bu yüzden maddî üretim yapmayanlar “tembel” damgasını yerler." (...)Hatta (batıda) dindar (hristiyan) geçinenler nezdinde bile maddî karşılığı olmayan tefekkür gibi faaliyetler alay konusudur. Böyle bir dünyada insan aklının ve iç dünyasının kıymeti yoktur. Çünkü bunlar görünmez, dokunulmaz, sayılmaz ve terazide tartılmaz. Ne kadar anlamsız olursa olsun dışarıdan görünebilecek eylemlerin kıymeti vardır. (...) Bu dünyanın ideali, kas gücünü azamî geliştirmiş olan “hayvanî insan” denebilecek bir yaratıktır. (...) Halkı coşturan onların başarıları, rekorlarıdır. Böyle bir toplum insanlıkta dibi bulmuştur ve sonu yakındır …” ★★★ Yanlış yerleşmiş bir algı var ki, o da kültür ve medeniyyet terimlerini birbirine karıştırmış olmak. Egoya ve konfora, ve bedene yatırım kültürünü medeniyyet ve modernite olarak algılayan zihniyet, bu kültürün taklidi ile medenîleştiği zehabına kapılarak, his âlemini, insanın iç dünyasını hesaba katmaksızın kabuğu bezemekle meşgul... Özü ihmâl eden, tefekkürü gereksiz gören, insanı et-kemik bedenden ibaret varsayarak yeme-içme ve üreme gibi fizyolojik ihtiyaçlarını ve egoizmi merkeze yerleştiren bir kültür "medeni"liğe ve "insan" a ne kadar ait ve yakın acaba ? Ruhtan soyutlanmış, et-kemik bedeninin rahatı ve konforundan öte gayesi olmayan bencil ve muhteris bir tipolojinin, eğreti duran medenî yaftası ile meydanda/ tezgâhta olanların; modern kültür afyonu ile uyutulmuş alıcıları olabilir...bitli baklanın kör alıcısının olduğu gibi ! Halbuki ve hakikâtinde, dış dünyayı algılamaya yarayan beş duyunun ötesindeki iç âlemin bezekleri olan: hak, hukuk, adalet, sevgi, hoşgörü, empati, merhamet, şefkat, yardımseverlik, tevazu, cesaret, cömertlik, vefâ, sadakat, doğruluk... gibi hasletlerle donanmış olan varlığa "Medenî İnsan" denir...bu hasletler ise öze/ruha mütealliktir, bedene değil. Ve medeni toplumu inşâ ve ihyâ etmek ise ancak bu insanî hasletlere sahip olan fertler ile mümkündür. Kabuğa/kışıra aldananların, medeniliği ve insanlığı sözde ve şekilde arayan, görünüşte modern/medeniydi ama diyenlerin, René Guénon'un ifâdesiyle "hayvanî insan" konusunda çok tecrübeli olduklarına eminim, eğer kazıkların çetelesi ellerindeyse... Testi kırılmadan içindeki dışına sızıyorken, göremedim farkında değildimki, testi kırılınca içindekini farkettim diyenleri de bir nebzecik mazur görmeli mi yine de ! Ne diyelim, bitli baklanın kör alıcısı olur... Prof.Dr.Suat KIYAK Yazarın Tüm Yazılarını Görmek İçin TIKLAYINIZ Read the full article
0 notes
Text
GÜNDEMİ ISKALAMAK
YA DA BİZİM İŞİMİZ
"Allah güzeldir, güzeli sever” ya, bundan dır insan ruhunun güzele meyli.
Yaradılış özelliği olarak güzeli arar,güzeli sever,güzeli seçer.
Güzel ,somut olarak kişiye göre değişse de ,soyut anlamdaki güzelliği herkes sezer.
Güzellik, felsefesi ile uğraşana göre değişmekle birlikte,surete bürünüp, gözün görüp beğendiği,zevk aldığı olduğunda hüsn,zinet, cemil olarak adlandırılır.
Sirette yani yaratılıştan olduğunda, açıkta ve gizli olanda vefa, sabır, adalet, tevazu, hoşgörü, samimiyet gibi vasıflar ile gösterir kendini. Cemal ve tayyib diye sınıflandırılır.
Estetik, hüsn, cemil , cemal ,tayyib, tezhib, güzellik ifade eden kelimelerdir. İçlerinde özellikle “hüsn” iç ve dış,maddi manevi, zahiri ve batini,sirette ve surette olan güzelliği ifade etmek için kullanılır.
Güzelliği idrak eden herkes ondan bir fayda görmese de,güzeli sever.
Yeryüzündeki,yaratılmış bütün güzellikler ,algılayabileni rabbine götürür. Hepsinin nihai hedefi Tolstoy’un dediği gibi rabbini bilmek ve kendisinden başlayarak çevresini ve dünyasını da güzelleştirerek bu çizgiye getirebilmektir.
Sanatın en büyük görevi, gayesi ve imkanı , her şeyden önce bilmemiz gereken ortak insanlık değederimizi ve hepimizin Allah'tan geldiğimizi yaymaktır.
Yeryüzüne hakim olan iyilik ve doğruluktur. İyilik ve doğruluk özellikle siretteki güzelliğin sonucudur. İyiliklerin,iyilerin ve doğruların hakim olmadığı,atıl durduğu yerde oluşan boşluğu kötülük doldurur.
İyiliği insanlık sanatı olarak nitelendiren Nizami’nin ifade ettiği gibi içini ve dışını güzellikler ile aynı bir sanatkar gibi, ince ince bezeyen insandan açığa çıkan saf iyiliktir.
Hayatı, aldığı her nefeste bilgi ve sezgi ile kendisinden başlayarak çevresini ve dünyayı güzelleştirmek için dikkat ve itina ile yaşayan insan da sanat eseri gibidir. Devamlı güzellik zuhur eder her adımından.
Seyre doyulmaz güzellikte bir vaha gibi. Yanında nefes almak bile huzur verir.
Anadolu’da bir okulda bir uygulama geliştirmiş gönlü güzel bir öğretmen. Her bir öğrenci arkadaşlarını gözlemleyerek onların İyilik içeren davranışlarını yazıp “İyilik kutusu” diye adlandırdıkları kutuda bir ay boyunca biriktirmişler. Ay sonunda en çok İyilik yapan öğrenci arkadaşları tarafından seçilmiş olmuş bu şekilde. Ve kendilerince birlikte yemek yiyerek ,sevdikleri bir film izleyerek ödüllendirilmişler.
Sonuçta çocukların davranışlarında olumlu yönde büyük değişimler gözlenmiş.
Karşılıksız yapılan yardım İyilik olarak adlandırılır. Kendine yapılmasını istemediği hiçbir şeyi başkasına yapmamak,kendisi için istediğini başkası içinde istemek iyi insanların en büyük özelliklerindendir. Ve bu iyilikleri yaparken göze sokmak değil sağ eli ile yapılanın sol tarafından bilinmemesidir esas olan.
Son kelamı en güzel olandan yazalım:
“Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle” Şuara 84
Vesselam.
3 notes
·
View notes
Text
“Nasıl anlatsam bilemiyorum, içim içime sığmıyor.” Kendisini anlatmaya çalışırken yardım aldığım bir Barış Manço şarkı sözü. Bazı insanlar anlatılmaz. İşte öyle bir insan İlker Kaleli. Her 11 mayıs günü olduğu gibi aynı duygularla kelimelerime sarıldığım bir gündeyiz. Onu anlatmak zor, 4 senedir elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum. Bilen bilir.. Bu sefer biraz da onun içimde değiştirdiklerinden bahsetmek istiyorum. Onunla birlikte büyüyen ruhum, her geçen gün daha da şekilleniyor, değişiyor, yeni şeyler öğreniyor. Ama içindeki çocuğu da öldürmüyor. Kelimelerim de öyle. Hayatımın resmini yaparken büyük bir fırça darbesiyle resmin tüm seyrini değiştirdiğim günlerde çok düştüm. Her düşüşümde zihnimde beni gördüğünde kollarını iki yana açmış bir şekilde gülümseyen İlker Kaleli beliriyor. İşte tam olarak sevgiye tutunmak böyle bir şey. Akif hoca gibi her durumda bir şeyler öğreten akıl hocam, idolüm. Akif hocanın anahtar kelimeleri vicdan, tevazu, adalet,sevgi ve hoşgörü. Bütün bu kelimeler sanki tek yumruk olmuş İlker Kaleli’nin eşsiz kalbinde toplanmış. İşte bu yüzden iyi insanlara olan inancım tükenmiyor. Gelelim en büyük teşekkürüme.. Kelimelerim onun sayesinde şu anda bu bloga ev sahipliği yapıyor desem? Ailem kadar kıymet verdiğim aynı zamanda yaşam amacımı oluşturan şey kelimeler. Onları okuyup onlara kalbinde yer açtığın için sana minnettarım canım adam. İyiki doğmuşsun..
3 notes
·
View notes
Text
SEVGİ "BEKA"NIN TEMİNATIDIR
Tüm dünyada, iyi niyet, fedakarlık ve sevgi gibi hasletlerin giderek azaldığı, dolayısıyla da insanların mutluluklarını, neşelerini kaybettikleri bir dönem yaşıyoruz. Özellikle sevgi insanların kalbinden adeta çekilip alınmış gibi. Hemen her ortamda sevgisizliğin neden olduğu toplumsal problemleri görüyoruz ve yaşıyoruz. Televizyonlara yansıyan haberlerden, sohbet ve söyleşi programlarına, magazin veya eğlence programlarından gazete haberlerine ve köşe yazılarına kadar hemen her ortamda sevgisiz bir üslup hakim...
Sosyal medya günümüzde sevgisizliğin en yoğun yaşandığı ortamların başında geliyor. Bilgisayar veya telefon ekranlarının arkasına gizlenen bazı insanlar kötü, hakaretamiz sözler sarfetmekten, nefretlerini, kıskançlıklarını, öfkelerini dile getirmekten, insanları linç etmekten, tehdit etmekten hiç çekinmiyor, utanmıyor, vicdan azabı duymuyorlar.
Bu sevgisizlik dalgası, insanların günlük yaşamını, davranışlarını, ruh hallerini de son derece olumsuz etkiliyor. Selamlaşmayan, yüzünde aksi, mutsuz bir ifadeyle yaşayan, gülümsemeyi unutmuş, nezaketten uzak, saygısız, bencil, sabırsız ve kaba davranışlar toplumun geneline hakim olmuş durumda. Hemen her konuya tartışma ve kavga üslubu hakim. Kendinden güçsüz olanı ezip sindirme eğilimi, zorbalık giderek artıyor. Dayak, tecavüz, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet olaylarındaki artış da bu sevgisizlik salgınının kaçınılmaz sonuçlarından.
Bu sevgisizlik ortamı, insanlara sürekli olarak ürkütücü, karmaşık ve karanlık bir ortam sunmaktadır.Bu durum insanlarda sevinçten, neşeden eser bırakmamış, hem halkı, hem siyaseti, hem ekonomiyi ciddi şekilde olumsuz etkilemiş, küskün ve içe kapalı, üreticilikten, girişimcilikten, yatırım yapmaktan kaçan, her şeyden tedirgin, güvensiz, yarın başına nasıl kötü bir şey geleceğinin endişesini taşıyan, bencil, mutsuz ve karamsar bir toplum ortaya çıkarmıştır.
Oysaki bir toplumun, mutluluk ve refah içerisinde huzurlu yaşayabilmesi için, dahası TOPLUMUN ve DEVLETİN BEKASI İÇİN GEREKLİ OLAN EN ÖNEMLİ UNSURLARDAN BİRİ SEVGİ VE SEVGİYLE BİRLİKTE GELEN DAYANIŞMA, BİRLİK, BERABERLİK ve GÜVENDİR. Bunu sağlamanın yegane yolu da, istisnasız her alanda sevgi dilinin kullanılması ve sevginin hakim kılınmasıdır. İnsanlara, olaylara, toplumu oluşturan her kesime ancak sevgiyle bakıldığı, sevgiyle yaklaşıldığında toplumsal huzur ve mutluluk ortamındaki bu kötüye gidiş durdurulabilir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da, devletin bekası için gerekli gördükleri bu toplumsal mutluluk ve huzur ortamını sağlamak için uzun yıllardan beri büyük çaba sarfetmiş ve fikri mücadelede bulunmuşlardır. Her fırsatta sevgiyi, dostluğu, şefkati anlatmış, Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada nefretin önlenmesi için öneriler sunmuş ve sevgi politikalarının hayata geçirilmesi için ciddi bir çaba sarfetmişlerdir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının faaliyetlerindeki temel amaç her zaman devletimizin üniter yapısını korumak, ülkemizin milli birliği ve bütünlüğüne kasteden bölücü terör örgütlerine ve bunların ideolojilerine karşı bilimsel yöntemlerle mücadele vermek, milli ve manevi değerlerimize bağlı, şuurlu bir Türk gençliğinin yetişmesine katkıda bulunmak ve Türk-İslam Birliği'nin kurulmasının zeminini hazırlamak olmuştur.
Bu amaçlar doğrultusunda konferans ve seminerler düzenlenmiş, kitap ve broşür çalışmaları yapılmış, internet siteleri açılmış, sergiler düzenlenmiş, belgeseller ve TV programları hazırlanmıştır. Sayın Adnan Oktar’ın bizzat kendisi yüzlerce yerli ve yabancı fikir önderiyle görüşmeler yapmış, onları canlı yayında televizyon programında ağırlamış ve Türkiye’nin bekası doğrultusunda fikir alışverişinde bulunmuştur. Sayın Adnan Oktar’ın devletimizi, miletimizi, hükümetimizi savunup desteklediğini ispatlayan 300’ü aşkın yazılı eseri ve binlerce saat uzunluğunda canlı TV yayınları bulunmaktadır.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları tüm bu çalışmalarda sevgiyi her zaman esas konu olarak ele almış, kimsenin anlatmadığı kadar sevgiyi anlatmış ve sevginin tüm dünyaya hakim olması için çok yönlü çalışmalar ve sohbetler yaparak SEVGİ ÖĞRETMENİ olmayı hedeflemişlerdir.
SAYIN ADNAN OKTAR'IN, SEVGİNİN HAKİM OLMASI İÇİN YAPTIĞI ÇALIŞMALARA ÖRNEKLER
Sayın Adnan Oktar’ın başlığı sevgi olan kitaplarından bazı örnekler :
Sayın Adnan Oktar, 300’ün üzerinde kitap kaleme almıştır ve bu kitapların tamamında sevgiye yer vermiş, çözüm önerisi olarak sevgiyi göstermiştir.
Sayın Adnan Oktar, kitaplarının hemen hemen tamamında ise, hangi konuda olurlarsa olsunlar mutlaka sevgiye, sevgiyle gelecek çözümlere yer vermiş, okurlarını sevgiye, dostluğa davet etmiştir.
Örneğin Dinler Terörü Lanetler isimli kitabının bölüm başlıklarından biri “Terörizm Ancak Sevgiyle Yok Edilir”dir. Bu bölümde Sayın Adnan Oktar şu ifadelere yer vermektedir:
“Toplumun geneli dürüstlük, fedakarlık, sevgi, şefkat, adalet gibi yüksek erdemlere sahipse bu toplumda fakirlik, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, haksızlık, mazlumun ezilmesi, özgürlüklerin kısıtlanması gibi olumsuzluklarla karşılaşılmaz.”
Sayın Adnan Oktar’ın Komünist, Terörist, Dinsiz Örgüt: PKK isimli kitabında da yine “Sevgi olmadan çözüm olmaz” başlıklı bir bölüm yer almaktadır.
Sayın Adnan Oktar’ın sevgi hakkında yazdığı makalelerden bazı örnekler :
Aşağıdaki örnekler sadece başlığında “sevgi” kelimesi geçen yazıların bir kısmıdır. Bu örnekler dışında, Sayın Adnan Oktar’ın sevgiyi, kardeşliği, birliğin önemini anlattığı yüzlerce daha yazısı vardır.
Depresyona Karşı En Güçlü İlaç Sevgidir
Kudüs Sevginin ve Dostluğun Başkenti Olmalı
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in Güzel Ahlakını Anlayabilmek
Sosyal Medya Sevgi için Çalışacak
Sevgi tek çaredir
Sosyal Medya Sevgisizlik ve Acımasızlık Arenası Olmamalı
Siyasette alışılmadık bir kavram: Sevgi
Sevgi daima korkuyu yener
Terörün Çözümü Sevgidir
Yemen'deki felaketin tek çözümü: Toplumda barış ve sevginin yeniden tesisi
Dünyadaki Sorunların Çözümü Yeni Ekonomik Politikalar ya da Askeri İttifaklar Değil Sevgidir
İslam Dünyasının En Aciliyetli İhtiyacı Sevgiye Dayalı Bir Birlik
Şükür Allah’a Sevgimizin İfadesidir
Libya’da Öncelik Bloklar Arası Sevgi ve Şefkat Tesisi Olmalı; Devamında Uzlaşı Doğal Olarak Gelir
Avrupa Mülteci Krizine Net Çözüm: Sevgi
Dünyayı kurtaracak olan sevgidir
Sevgisiz insan içten içe çürüyen ağaç gibidir…
Dünyadaki Mülteci Sorunu Sevgiyle Çözülür
Ermeni meselesinde ihmal edilen şart: Sevgi
Kur’an daima sevgi yolunu işaret eder
Müslümanlar Kur’an’ın Sevgi Dolu Uzlaşmacı Yönünü Benimsemeliler
Keşmir’in Sorunlarının İlacı Sevgi
Allah Sevgisi-Sevgi Sürekli Hissedilmesi Gereken Lezzetli Bir Gıdadır
İslam dünyaya sevgi ve fikirle hakim olur
Kadınlara Şiddetin Çözümü: Allah Sevgisi
Küresel Sistemi Sevgi Çağına Çevirmek Mümkün
Yoksulluğun çözümü sevgide gizlidir
Müminin kalbindeki sevginin, aşkın ve aklın temelinde Allah korkusu var...
Pakistan sokaklarını sakinleştirmek için sevgi
Sadece Allah sevgisi kadınlara şiddetin çözümü olur
Kan dökenlerden değil, sevgiyi isteyenlerden taraf olun!
Ortadoğu'nun sevgi ve birliğe her zamankinden daha çok ihtiyacı var
Ortadoğu için zorunlu ittifak değil, sevgi ittifakı
Güvensizlik Sevgiyi Nasıl Yok Eder?
Ayrılıkçı Hareketler ve Sevgi İlacı
Sevgisizlik Ve Katliamı Hedefleyen İdeolojilere Karşı Fikri Mücadele Asıl Olandır
Radikalizm ilim ve sevgiyle yenilir
Müslümanlar Arasındaki Güçlü Bağlılığın Sırrı: Sevgi ve Tevazu
Allah’ın Müminlere Verdiği En Büyük Nimetlerden Biri SEVGİDİR
Sevdiğine Özen Göstermek Daima Sevgiyle Karşılık Vermek Cennet Vasfıdır
Dünyadaki Tüm Kaynaklar Sevginin Öğretilmesi İçin Kullanılmalıdır
Sevgisiz İnsanlar Hata Yapanlara Acımasız Davranırlar
Sevgisizliğin Oluşturduğu Ağır Ruh Hali
Sevgi Akıl ve Emek Kullanarak Kazanılan Bir Nimettir
Nefret Dünyasından Sevgi Dünyasına Geçme Zamanı Geldi
Güvensizlik Sevgiyi Zedeler
Sorunların Çözümü İçin, Dünyaya Sevgiyi Öğretecek Sevgi Öğretmeni: Hz. Mehdi (a.s)
Barış ve Sevgi İslam’ın Özünde Vardır
Sevgisizlik, Dünyada Ağır Bir Tahribat ve Yıkım Meydana Getirir
Peygamberimiz (sav) hadislerinde, ‘Allah'ın tecellisi olarak kadınlara karşı sevgi duymanın önemi’ üzerinde durmuştur
Sevgi Allah’ın İnsanlara Verdiği Nurdur
Üstün Kalite ve Sevgi Anlayışı İslam Ahlakının Dünya Hakimiyetine Vesile Olacaktır
Müminlerin Sevgi Bağı Zulmü Ortadan Kaldıran Kalkandır
Allah Sevgisi; Müminlerin Allah’a Olan Örnek Sadakat ve Bağlılıkları
Allah Korkusu Aklın, Dürüstlüğün ve Sevginin Temel Nedenidir
Peygamberimiz (Sav), Kadınlara Değer Verir, Onlara Sevgi Ve Şefkatle Yaklaşırdı
Sayın Adnan Oktar’ın röportajlarından, ayrımcılığı ortadan kaldıran, Alevilere, Bektaşilere ve her mezhebe sevgiyle, şefkatle yaklaşılması gerektiğini anlatan ifadelerinden örnekler
Ahir Zamanın En Büyük Sorunu Sevgisizlik Hz. Mehdi (a.s.) Vesilesiyle Ortadan Kalkacaktır
Hz. Mehdi (a.s.)'a Yobazların Gösterdiği Tepkinin Nedeni Hz. Mehdi (a.s.)'ın İslam'ın Sevgi ve Özgürlük Dolu Anlayışını Savunmasıdır
Peygamberimiz (sav)'in kitap ehli'ne karşı şefkatli, koruyucu ve sevgi dolu tutumu
Bazı Hıristiyan kardeşlerimiz Allah korkusunu yanlış değerlendirmemelidirler. Gerçek imanda Allah sevgisi Allah korkusu ile birlikte yaşanır
Türkiye'nin liderliği sevgiye, şefkate ve merhamete dayalı; barış ve huzuru sağlayacak bir liderliktir
Üstad Hz. Mehdi (a.s.)'a derin bir sevgi ve saygıyla bağlıdır, onun öncü bir askeri ve yardımcısıdır
Batıda yaşayan Müslümanlar İslam'ın barışsever ve sevgi dolu ahlakını en güzel şekilde temsil etmekle yükümlüdürler
Osmanlı döneminde Kitap Ehli'ne sevgi ve merhamet
Müslümanları kan dökücü olarak göstermeye çalışanlar yanılıyor; İslamiyet şefkat, merhamet ve sevgi dinidir
İslam barış ve sevgi dinidir Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın çıkış dönemi barış ve güvenlik dönemi olacaktır
Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) devrinde tek bir damla kan dökülmeyecek, her yerde sevgi ve barış yaşanacaktır
Türk İslam Birliği entellektüel, soğuk konuşmalarla değil samimiyet, içtenlik ve sevgiyle kurulacak bir gönül birliğidir
Sevgisizlik, bencillik ve stresin kalpte oluşturduğu gizli yaralar ve insan vücudunda meydana getirdiği fiziki tahribat
Allah sevgisi
Allah sevgisi ve Allah korkusu
Kamil iman sahibi müminin Allah sevgisi
Romantik sevgi anlayışı
Toplumlardaki sevgi eksikliği büyük bir beladır
Ahir zamanda insanlara gelen büyük bela: Sevgisizlik
İslam ahlakı yeryüzüne sevgiyle hakim olacaktır
Müminlerin birbirlerine olan sevgileri
Sayın Adnan Oktar’ın televizyon programlarında sevgi hakkında yaptığı konuşmalara örnekler :
Sayın Adnan Oktar, A9 TV’deki programlarında hemen her gün saatlerce sevginin önemini vurgulayan konuşmalar yapmış, toplumda nefretin son bulması, yerine sevginin hakim olması için ciddi bir gayret göstermiştir. Hatta nefreti önlemek için, “Anayasaya Kanun Maddesi Ekleyelim” önerisini dünya üzerinde yapan tek insan yine Sayın Adnan Oktar'dır. Kendisinin bu konu ile ilgili canlı yayın konuşmalarından bazıları şöyledir:
“Sevgiden bahseden neredeyse hiçbir yayın yok. trip atmak, nefret, çatışma, kavgayı esas alıyorlar. Bu dehşet verici. Dehşet verici bir dünyayı kabul etmeye gerek yok. Anayasa’ya sevgiyi teşvik eden, nefret ve kini yasaklayan maddeler eklenmesi lazım. Ana konunun sevgi olması lazım.” (Adnan Oktar, 20 Haziran 2018)
“Gaddarlık ve sevgisizliğin kanunla yasaklanması lazım. Tüm müesseselerin sevgiyi esas alması gerektiği, hayat amacı olarak sevginin anlatılmasının şart olduğu, devletin tüm kurumlarının sevgiye göre hareket etmesi gerektiği Anayasa’ya kısa bir madde olarak eklenmeli.” (Adnan Oktar, 4 Temmuz 2018)
“İslam’da şiddet yoktur. İslam merhamet dinidir, sevgi ve barış dinidir. İslam’da özgürlük vardır, hayat vardır, neşe vardır. İslam ultramodern hayatın ta kendisidir. “ (Adnan Oktar, 10 Temmuz 2018)
“Ülkeler arasındaki diyaloğun temeli ''ben seni kayıtsız şartsız seviyorum'' olmalı. “Milli çıkarlar, ortak menfaatler” diye cümleye başlanmamalı. Karşılığında bir talepte bulunarak sevgi gösterilmez. Karşılıksız sevgi göstermek önemlidir. Ülkelerin “çıkarından” bahsedildiği bir ortamda sevgi kalmaz. Sadece sevgini, dostluğun, arkadaşlığını, güvenliğini istiyorum diyerek bağlantı kurulmalı.” (Adnan Oktar - A9TV; 23 Aralık 2017)
''Yeryüzü artık sevgi ve adaletle hükmedip kan akıtmayacak, akan kanı durduracak sevgi sahiplerini bekliyor. Allah en kısa zamanda insanlığı sevginin hakim olduğu güzel günlere ulaştırsın.” (Adnan Oktar’ın 1 Eylül 2014’te Burma Times’ta yayınlanan makalesi)
''Hükümet üyeleri, sevgiyi devlet politikası haline getirsinler, sevgiyi. Kavga ve gerilim kültürü çok yaygın Türkiye’de. Nereye gitsen kavga ve edişme, didişme kültürü bir çok yerde hakim. Yoğun olarak sevgi politikasını devlet resmi olarak gündeme getirsin. Her yerde sevgiden bahsedilsin. Bakanlar sevgiden bahsetsin, Başbakan sevgiden bahsetsin, Cumhurbaşkanı sevgiden bahsetsin ve ısrarlı bahsetsinler. Fitneyi yatıştıran, kargaşayı bitiren mühim bir ibadettir sevgi. Yaratılışın ana gayesidir, bak yaratılışın ana gayesidir. Allah’ın bizden istediği tek şey sevgidir. Kendisine sevgi, yarattıklarına sevgi.'' (Adnan Oktar - A9TV; 7 Mart 2017 Canlı Yayın)
Sayın Adnan Oktar’ın dünyadaki savaşların, terör ve kargaşanın tek çözümünün sevgi olduğunu vurguladığı konuşma ve yazılarına örnekler :
“Dünyanın gerçek hastalığı sevgisizlik. Egoizmin, nefretin ve çatışmaların arkasında yoğun bir sevgisizlik var. Farklı ırk, mezhep ve inançtan diye başka toplumlarla anlaşamamanın, kavgaların ve çekememezliğin arkasında sevgisizlik var.
Yeryüzü artık sevgi ve adaletle hükmedip kan akıtmayacak, akan kanı durduracak sevgi sahiplerini bekliyor. Allah en kısa zamanda insanlığı sevginin hakim olduğu güzel günlere ulaştırsın.” (Sayın Adnan Oktar’ın 1 Eylül 2014’te Burma Times’ta yayınlanan makalesi)
“Teröre çözüm konusunda; şefkatle, sevgiyle, akılla, merhametle, gurur kırmadan, onur kırmadan, sevecen bir yaklaşımla bilimsel mücadele, bilimsel anlatım konuyu kökten halleder. Onun dışında iddialaşarak, karşılıklı gurur savaşı gibi bir görünüm hissederse karşı taraf ikna edilmesi çok zor olur. Bilimsel anlatım, vicdanlara hitap yeterlidir.” (Adnan Oktar, A9 TV, 4 Ocak 2013)
Sayın Adnan Oktar’ın İttihad-ı İslam’ın sevgi ile sağlanabileceğine dair sözlerinden örnekler :
“İslam Birliği sevgiyle kurulacak. Birlik olur sizi ezer geçeriz mantığıyla İslam Birliği olmaz. Bir olacağız, sevgiyi yaşayacağız mantığıyla olur. 3-5-7 yıl içerisinde Allah’ın izniyle bu birliği göreceğiz.” (Adnan Oktar, A9TV, 4 Ocak 2018)
“İslam Birliğinin oluşması diğer ülkeler üzerinde tahakküm kurmak amaçlı değildir. İslam ülkelerinin bir araya gelmesi savaşı, çatışmaları durdurmak amaçlı olacaktır. İslam Birliği kuvvet gösterisi şeklinde olmayacaktır. Sevgi, barış ve güven gösterisi şeklinde olacaktır. Her yeri sakinleştiren her yeri dinginleştiren bir pozitif güç olacaktır.” (Adnan Oktar, 21 Nisan 2018)
“Müslümanların birlik olması, İslam Birliği’nin kurulması bir kardeşlik bağının ve sevginin oluşmasıdır. Birlik olalım intikam alalım diye bir mantıkla İslam Birliği olmaz. Birlik olalım Musevilerle, Hristiyanlarla dost olalım, kardeş olalım, birlikte sevgi içinde yaşayalım istiyoruz. Kuran’a uygun olan budur. Allah’ın istediği budur.” (Adnan Oktar, 18 Mayıs 2018)
“Müslümanların bir an önce birleşmesi gerekiyor. Kimsenin kimseye üstünlük iddiası olmamalı. Biz sadece dostça ve kardeşçe birlik istiyoruz. Saf sevgi ve kardeşlik üzerine kurulu bir anlayış dışında hiçbir çözüm olmaz. Bu da ancak Mehdiyetle mümkündür. Savaş ve bilek gücüne dayalı bir yapı mutlaka felaket getirir. Ön koşulsuz dostluk anlaşmaları yapalım. Ön koşul olduğunda kardeşlik olmaz. İsrail de Ermenistan da Rusya da Yunanistan da bizim evlatlarımız diyeceğiz, herkesi bağrımıza basacağız. Kürt Türk Arap ayrımı asla yapmayacağız.” (A9TV, 27 Aralık 2017)
“Deccaliyete karşı çözüm Müslümanların birleşmeleri, mezhep ayrılıklarını bırakmaları, arkadaşça kardeşçe bir sevgi birliği oluşturmalarıdır. Kardeşlerimizin silah olarak sevgiyi almaları gerekiyor. Sevgi dışında başka bir şeyi silah olarak aldıklarında ortalık karışır. Kuran’a dayalı sevgi anlayışının hakim olması lazım.” (Adnan Oktar, 20 Temmuz 2011)
Sayın Adnan Oktar’ın zulüm altındaki müslümanların kurtuluşunun sevgi ile olacağını belirttiği konuşmalarına örnekler :
“İslam ülkeleri 2014 yılında yine savaş, işgal, açlık, yokluk ve çatışmalarla sarsılmaya devam ediyor. ��lümler, yaralanmalar, yıkılan evler ve zorluk içinde yaşamaya devam eden insanların yardım çığlıkları herkesin yüreğini burkuyor. Artık hem İslam alemi hem de dünya ülkeleri yeryüzüne sevginin hakim olmasını istiyor.” (Sayın Adnan Oktar’ın 1 Eylül 2014’te Burma Times’ta yayınlanan makalesi)
“Filistin halkının kurtuluşu için gerçek çözüm üzerinde durmak önemlidir. Yıllardır kınamalar yayınlanıyor bir netice elde edilemiyor. Bambaşka bir yönteme ihtiyaç var. Müslüman zulme her zaman karşıdır ve bunu ifade eder, ama kınamalar tek başına kökten çözüm getirmez. Sevgiyi ve barışı telkin etmek kökten çözümü getirir.
Filistin’de olan hep gariban, mazlum halka oluyor. Çatışma körüklendikçe halkın yerinden yurdundan edilmesinden, kadınların çocukların evsiz barksız kalmasından başka bir sonuç elde edilmiyor. Bu çatışma üslubunu tamamen bırakıp, iki halkı barıştırsak, o kutsal toprakları imar etsek, bir arada güvenlik içinde neşe içinde yaşasalar, her yeri bağlık bahçelik yapsak, okullar inşa etsek, oyun bahçeleri kursak, tüm hayatı değiştirsek daha güzel olmaz mı? Deccaliyet sürekli kavga istiyor, kan dökmek istiyor. Müslüman olarak biz ısrarla barış isteyeceğiz, dostluk isteyeceğiz, sevgi isteyeceğiz.” (Adnan Oktar; 17 Mayıs 2018)
“Filistinli canlarımızın huzuru ve dindar Musevilerin rahat yaşaması için kardeşliği ve sevgiyi hatırlatan bir üslup kullanılması şart. Kavga mantığıyla hareket etmek olmaz. “Bu insanları buradan söküp atacağız” diyerek yaklaşılmaz. Öncelik sevgi, dostluk ve kardeşlik olmalı. Bunu dindarlar bir araya gelerek yapabilirler. İki halkı birbiriyle dost etmek esas olmalıdır. Bölgenin toprakları geniş, her yer herkesin olsun, herkes istediği yere istediği gibi yerleşsin yeter ki bu kavga bitsin.” (Adnan Oktar; 30 Mart 2018)
“Filistin ve İsrail’i barıştırıp normal yaşamalarını sağlamak lazım. Bu toprakların barış yurdu haline gelmesi lazım. O duvarlar, polisler, askerler olmadan yaşanan topraklar olması için gayret etmemiz gerekir. Sert, kavgacı üsluptan hep kaçınmak gerekir. Çatışmadan bir netice çıkmaz. Sevgi ve kardeşlikle çözüm bulmak gerekir.” (A9TV; 11 Aralık 2017)
Sayın Adnan Oktar’ın İslam’ın sevgi dini olduğu yönündeki konuşmalarına örnekler :
“İslam’ın kendisi ılımlıdır. Sevecen, makul, tutarlı bir dindir. İnsanlara huzur verir. İslam’da şiddet yoktur. İslam merhamet dinidir, sevgi ve barış dinidir. İslam’da özgürlük vardır, hayat vardır, neşe vardır. İslam ultramodern hayatın ta kendisidir.“ (Adnan Oktar, 10 Temmuz 2018)
“İslam sevgi okuludur, sevenlerin okuludur. Sevginin en güzel yaşandığı dindir.” (Adnan Oktar, A9 TV, 9 Ekim 2012)
“Bizim anlattığımız, dünyayı kurtaracak bir Müslümanlık anlayışı. Sevgi var, barış, kardeşlik, iyilik, güzellik, sanat, estetik var, kadınlar baş tacı yapılıyor, kadınlar özgür, çocuklar hür ve özgür, delikanlılar hür ve özgür, her yer neşeli, sevinçli.” (Adnan Oktar, A9 TV; 5 Şubat 2015)
“Müslümanların birlik olması iyi insanların birlik olması anlamındadır. Kavgaların gerilimin bitmesi, güzelliğin kalitenin düzgünlüğün hakim olmasıdır. Gece sokağa çıkmaktan tedirgin olmayacaksın, kapıyı çalacaksın hoş geldin diyecekler sohbet kurulacak. Şu anda dünyada böyle bir güven yok. Cennet güven ve sevgi üzerine kuruludur. Dünyada da bu sevginin, dostluğun, huzurun tecelli ettiği bir güzellik oluşsun istiyoruz. İslam Birliği olduğunda sevgi dünyaya hakim olacak. Her gün kavga, her gün cinayet, her gün hayat pahalılığı, her gün acı, azap, rezalet haberleri yayınlanıyor. Artık ne sanat ne güzellik haberi olmuyor. Çünkü deccaliyet dünyaya uzun süredir hakim. Mehdiyetin karşı ilim atağı yeni başladı ve yıldırım hızıyla dünyaya hakim olacak inşaAllah.” (Adnan Oktar, A9TV; 12 Aralık 2017)
Sayın Adnan Oktar’ın manevi zayıflığın ancak sevgi ile giderilebileceğini açıkladığı konuşmalarından örnekler :
“Tüm dünyada insanlığı insani bir hayata çekmek lazım. Nefret, kin, dehşet saçmak korkunç şeyler. Güzel olan dostluk, arkadaşlık, sevgi. Bunu ısrarla insanlara anlatmak lazım. Filmlerde, dizilerde, internette hep kavga, çatışma, silah, tuzağa düşürme var. Oysa her yerde sevgi olmalı. İnsana bu kadar güzel haz veren bir duygu varken kavga felsefesini yaymak çok büyük zulümdür.” (Adnan Oktar, 24 Haziran 2018)
“Dünyaya barışın gelmesi için tüm gücümüzle gayret etmeye devam edeceğiz. Her zaman savaş, silahlanma ve kan karşıtı olacağız. Dostça sevgi içinde yaşamak, dostça, sevgi içinde ahirete gitmek lazım. Allah’ın istediği budur. Allah insanlardan sevgi ister, barış ister, dostluk ister. Deccaliyetin körüklediği öfkeyi ve kini susturacağız. Savaş için istedikleri kışkırtmayı yapsınlar bu kışkırtmalara prim verdirtmeyeceğiz.” (Adnan Oktar; 15 Mayıs 2018)
Sayın Adnan Oktar’ın sosyal medyada sevgi dilinin hakim olması gerektiği hakkındaki konuşmalarına örnekler :
“Sosyal medyaya sevgi hakim olması lazım. Önce sevgi cümleleri kurulması mecbur hale getirilebilir. Önce sevgiden bahsedip ondan sonra eleştirisini söyleyeceği bir üslup yaygınlaşmalı.” (Adnan Oktar; 3 Mayıs 2018)
“Sevgisizlik milli bir tehlikedir. Karanlık ruhu olan bu insanlar sosyal medyada da her şeye öfke ve kinle yaklaşıyorlar.” (Adnan Oktar, 28 Ağustos 2016)
Sayın Adnan Oktar’ın Kitap Ehli’ne de Kur’an’a uygun olarak sevgiyle yaklaşılması gerektiğine dair konuşmalarından örnekler :
“Hristiyanlar Kitap Ehlidir. Kur’an’a göre Müslümanlar Kitap Ehline şefkat ve sevgiyle yaklaşmakla yükümlüdür.” (Adnan Oktar, 17 Haziran 2017)
“Kur’an’da antisemitizm yoktur. Tam tersine Kur’an’da Musevilere sevgi, şefkat ve saygı vardır. Müslümanlar Hıristiyanlara ve Musevilere dostlukla, sevgiyle yaklaşırlar. Allah, Kitap ehlinin yemeğini Müslümanlara helal kılmıştır. Kitap ehlinden kadınlarla evlilik helal kılınmıştır. Bu kadar yakın ilişkiyi helal olduğuna göre Kitap Ehlini düşman olarak gören zihniyetin Kur’an’da olması imkansızdır.” (Adnan Oktar; 4 Mayıs 2018)
Sayın Adnan Oktar’ın uluslararası ilişkilerde de sevginin hakim olması gerektiğine dair açıklamalarından örnekler :
“Her sorunu çözecek konu sevgidir. Mesela Yunanistan’la dostluk kurulacaksa tek konu sevgi olacak. Siyasi çıkarlar gündeme getirildiği anda konu yeniden kitlenir. Ülkeler arasında çıkar konuşulmamalı. Sadece sevgi konuşulmalı. İran, Filistin, İsrail, Ermenistan herkese sevgiyle yaklaştığımızda her konu çözülür. Dünya bomboş, kutsal topraklar geniş arazi. Hep birlikte güzel güzel yaşayalım. Azerbaycan, İran bizim canımız. Gürcistan, Ermenistan, Yunanistan bizim evlatlarımız. Onlar gelsinler buraya yerleşsinler biz gidelim orada rahat yaşayalım, sevgiyle her konuyu halederiz.” (A9TV; 10 Aralık 2017)
“Ülkeler arasındaki diyalogun temeli “ben seni kayıtsız şartsız seviyorum” olmalı. “Milli çıkarlar, ortak menfaatler” diye cümleye başlanmamalı. Karşılığında bir talepte bulunarak sevgi gösterilmez. Karşılıksız sevgi göstermek önemlidir. Ülkelerin “çıkarından” bahsedildiği bir ortamda sevgi kalmaz. Sadece sevgini, dostluğun, arkadaşlığını, güvenliğini istiyorum diyerek bağlantı kurulmalı." (A9TV; 23 Aralık 2017)
“Ülkeler arasında mayın tarlaları, dikenli teller olması doğal görülmemeli. Hepimiz insanız, dostuz, arkadaş��z. Bunlar sevgisizliğin meydana getirdiği bir dehşet. Dikenli teller her ülkeyi açık hapishane konumuna getiriyor. Aralarda duvarlar, dikenli teller, kilitler olmamalı. Bunun için ise keskin ve kararlı bir sevgi gerekir.” (A9TV; 28 Aralık 2017)
Sayın Adnan Oktar’ın sevgi hakkındaki diğer bazı konuşmalarından örnekler :
“Yapılacak en acil hizmet insanların sevgi ve merhamet dolu olmasını temin etmek. Bunun için de yapılması gereken Darwinist materyalist eğitimin bitirilmesi, çünkü Darwinizm insanların bir tür hayvan olduğunu ve bencilce, acımasızca mücadele etmeleri gerektiğini söylüyor. Bu deccali felsefeyi ilimle irfanla bir an önce temizleyelim. Yoksa Allah korusun deccaliyet çocukları da hayvanları da gençleri de mahvetmeye devam edecek.” (Sn. Adnan Oktar’ın 3 Temmuz 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Övgü sevgiyi geliştirir. İnsanların birbirlerine karşı gönül alıcı olması, ahlakının ve fizikinin güzel yönlerini övmesi gerekir.” (Sn. Adnan Oktar’ın 5 Temmuz 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Sevgiyi yaşamak için acıma ve merhamet duygusu şart. Merhamet olduğunda sevdiğini korursun. Onun haysiyetini, onurunu, dinini, imanını her şeyini korursun, kendin gibi sahip çıkarsın.” (Sn. Adnan Oktar’ın 24 Haziran 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Tartışma, çatışma kültürü insanın dimağını bir süre sonra kapatır. İnsan ruhunun rahatlamaya, sanata, güzelliğe, neşeye, sevince ihtiyaç vardır. Gerilimi azaltan, sevgiyi teşvik eden açıklamalar önemlidir.İnsanlar en çok Allah’ın sanatını görmekten zevk alırlar, iman hakikatlerinden, Allah’ı sevmekten güç bulurlar. Her gün yeni düşmanlar icat etmek dimağı dondurur. Bizim yeni yeni düşmanlara değil, dostluğa, kardeşliğe ihtiyacımız var.” (Sn. Adnan Oktar’ın 8 Haziran 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Toplumda sevgiyi hâkim kılabilmek, herkesin birbirini candan sevmesini sağlayabilmek için, herkesi Allah sevgisinde, ALLAH korkusunda bileştirmek lazım. İnsanlar Allah’ın anayasasına olan Kuran’a göre imanda, hidayette birleşirse, sevgi birliği sağlanabilir. İnsanlara en başta ALLAH’ı saygıyla sevdirmek, Allah’tan samimi korkmalarını sağlamak ve samimi bir vicdana sahip olmalarını elde etmek gerekir. Bu da, samimi olarak Kur’an’ı anlatmakla, iman hakikatlerini öğretmekle olur.” (Sn. Adnan Oktar’ın 12 Aralık 2017 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Sevginin, dostluğun, kardeşliğin yayıldığı bir toplumda hiçbir genç kız taciz edilmez, rahatsız edilmez.” (Sn. Adnan Oktar’ın 21 Haziran 2017 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
"Gençleri teşvik edelim, herkesi teşvik edelim. Bir kampanya başlatalım. Sevgiyi hem yazmaya alışsınlar, hem konuşmaya alışsınlar. O kelimeyi kullanamıyorlar, televizyona çıkıyorlar. İnsanlar işte birbirini eziyor, acımasız bir ortam var, zulüm diz boyu falan. Bir kere de ki; “birbirimize sevgiyle yaklaşsak bu hallolur” de, bunu söyle, diyemiyor ya. Hâlbuki o kelimeyi kullanmaya bir alışsalar gittikçe onun çapı genişleyecek, o ondan duyacak, o ondan duyacak o mesele hallolacak. Her fırsatta bir bahaneyle sevgiden bahsetmeleri lazım." (Sn. Adnan Oktar’ın 2 Kasım 2015 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Birlikte kardeşçe yaşamak varken kavga ve çatışma istemenin mantığını anlamak mümkün değil. Kan dökmeyi çok doğal görüyorlar, kardeş olmayı ise yadırgıyorlar. Doğal ve güzel olan sevgi dolu olmaktır. Kardeş olmaktır, dost olmaktır.” (Sn. Adnan Oktar’ın 3 Haziran 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Sevgi bina kurar gibi yüzden fazla temel değer üzerine kurulur. Affetmek, değer vermek, sabretmek, merhamet etmek… İşte Kuran, sevgiyi oluşturan tüm bu ana şartları bize öğreten kitaptır.” (Sn. Adnan Oktar’ın 3 Mayıs 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“İnsanların çoğunda sevgi teknik ve çıkara dayalıdır. Ya da usulendir ve taktiklerle ilerler. Bende öyle değildir. İnsanlar samimi sevmeyi bilmedikleri için benim coşkulu sevgimi bir türlü anlayamıyorlar.” (Sn. Adnan Oktar’ın 23 Nisan 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Sanatçıya değer vermemek o kişinin görgü eksikliğini, sevgisizliğini ve insaniyetsizliğini gösterir. Sanat kutsaldır. Birinin sanatçı insana saygısı yoksa, o kişi insani özelliklerini kaybetmiştir.” (Sn. Adnan Oktar’ın 25 Nisan 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Sevgi dünya için çok lüks bir şeymiş gibi gösteriliyor. Yüz yıllarca şeytan bu eğitimi verdi insanlara. Şu an insanlara sevgi dendi mi çok uzaklarda bir şeymiş gibi görünüyor. Hâlbuki günlük yemeği gibi normal ihtiyacı olan bir şey. Yani her gün nasıl kahvaltı yapıyor, nasıl yemek yiyor onun gibidir sevgi. Her gün günlük, normal, makul ihtiyacıdır insanın. Sanki çok uzaklarda, erişilmesi çok zormuş gibi göstertiyorlar. Hâlbuki biz sevgiyle zaten iç içe yaşıyoruz. Sevgi bir niyetle ayağımıza gelir hemen, sevgi kapıda bekler.“Sevgi buraya gel” dersin, hemen gelir, sevgi hemen insanın içini kaplar, ruhunda hemen hizmete hazırdır. Allah öyle yaratmıştır ama kapıda bırakıyor insanlar, içeriye sokmuyorlar sevgiyi. Onun yerine pislik, kavgacılık, kindarlık, soğukluk, şüphecilik, acımasızlık, münasebetsizlik, densizlik, kabalık onu kapıda tutuyorlar. Seviye gel desen hemen gelir çok olaydır sevgi. Sevgi gelir gelemez hemen kalbe yerleşir, beyne yerleşir. İnsanı sever zaten sevgi, Allah’ı sever, dolayısıyla insanı sever. Beyine yerleştiğinde beyin ferahlar, kalbe yerleştiğinde kalp ferahlar, hemen insanın ufku açılır. Göze yerleşir göz güzelleşir bakması düzgün hale gelir. İnsanın her şeyi hoş ve ferah hale gelir. Sevgiyi kapıda bekletmemek lazım. İnsanlar çağırmadığı için sevgi gelmiyor.” (Sn. Adnan Oktar’ın 1 Şubat 2016 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Pek çok yerde samimi dindarlık hakim olmadığı için neşeyi yaşayacakları ortam da olmuyor. İnsanların mutsuzluğunun nedeni de imanın neşesinin bilinmemesidir. Arada parazitler olduğu için oluşan ortam gençleri çok geriyor. Hiçbir yerde sevgi olmamasına alışmış oluyorlar. Korkunç bir hayatı baştan kabul ediyorlar. Ya da suni sevgiye, çıkara dayalı bir sisteme, razı oluyor. Gerçek sevgiyi değil sevginin edebiyatını biliyorlar.” (Sn. Adnan Oktar’ın 4 Nisan 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“İslam ahlakı hem alabildiğine özgürlük sağlar hem de insanların birbirine rahatsızlık verebileceği tüm bozuklukları ortadan kaldırır. Sevgiyi, dostluğu en mükemmel hale getiren sistemin adı İslam ahlakıdır.” (Sn. Adnan Oktar’ın 30 Mart 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Kur’an sevginin nasıl yaşanacağını bize öğreten bir hayat kitabıdır. Kur’an’a tam uyulduğunda gerçek dostluk ve sevgi yaşanır.” (Sn. Adnan Oktar’ın 23 Mart 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Doğal olan sevgi, barış ve kardeşliktir. İnsanların savaşa ve çatışmaya şaşırması lazım. Anormal olan insan öldürmek için malzeme yapan fabrikalar olmasıdır. Makul, vicdan sahibi insanlar biraraya gelip, “Biz ne yapıyoruz, tüm silahları kaldıralım, kardeşçe yaşayalım” demesi gerekir.” (Sn. Adnan Oktar’ın 14 Şubat 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“İnsanı mutlu eden tek şey gerçek sevgidir. Gerçek sevgiyi gören insan hayat bulmuş olur. Gerçekten sevildiğini gördüğünde insan mutlu olur.” (Sn. Adnan Oktar’ın 14 Nisan 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
“Spor kulüplerinin sevgi, şefkat ve merhamet konularında gençlere yönelik kapsamlı bir eğitim propagandası oluşturmaları lazım. “Sevgi tek amacımız”, “dostluk tek amacımız”, “kardeşlik tek amacımız”, “milletiz biriz, beraberiz, birbirimizi seviyoruz” tarzında sloganlar pankartlarla gençlere tekrar tekrar söylettirirlerse çok olumlu bir etki oluşur toplumda.” (Sn. Adnan Oktar’ın 11 Aralık 2017 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
SONUÇ
Sayın Adnan Oktar, daima sevgiyi savunmuş, siyasi, ekonomik, toplumsal her sorunda sevginin çözüm olacağını açıklamış, sevginin kaynağının ise Allah sevgisi olduğunu göstermiş bir ilim insanıdır.
Her fırsatta sevgiyi savunan, çevresindekileri sevmeye, şefkate, iyiliğe teşvik eden, her gün canlı yayında ısrarla sevgi ve barışın üzerinde duran birinin suç işleme amacı veya kastının asla olmayacağı çok açıktır.
Sayın Adnan Oktar, TÜRKİYE’NİN DE BULUNDUĞU COĞRAFYADA SEVGİ ÖĞRETMENİ OLARAK LİDER ÜLKE OLACAĞINI SAVUNMUŞ BİR VATANSEVERDİR.
“Türkiye eğer bölgenin sevgi öğretmeni olursa o zaman bölgenin lideri olur. Silahla liderlik olmaz. Silahla yola çıkan anında ekarte olur.” (Sn. Adnan Oktar’ın 3 Temmuz 2018 tarihli A9 TV canlı yayın konuşmasından)
DÜNYADA KİMSENİN GÜNDEM YAPMADIĞI “SEVGİ ÖĞRETMENLİĞİ”Nİ İNSANLARA, ÜLKELERE, TÜRKİYE’YE VE DÜNYAYA ANLATAN SAYIN ADNAN OKTAR ve ARKADAŞLARINA YÖNELİK SUÇ ÖRGÜTÜ İSNATLARI, MADDİ DELİLDEN YOKSUN, AKIL VE MANTIK DIŞI İDDALARDIR.
#adnan oktar#harun yahya#türkiye#istanbul#silivri#cezaevi#operasyon#sevgi#dostluk#barış#kardeşlik#hoşgörü#vicdan#merhamet#arkadaşlık#yüzyıl#saygı#cehd#mücadele#deccal#şeytan#ingiliz derin devleti#islam#müslümanlar#islam ülkeleri#filistin#ırak#suriye#afganistan#kedicikler
0 notes
Text
Teröre ve Terör Örgütlerine Karşı En Büyük Mücadeleyi Vermiştir
Sayın Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında terörün fikri dayanağının Darwinizm ve Darwinizm’den hayat bulan materyalist akımlar olduğuna dikkat çekmiş, buna din adına ortaya çıktıkları iddiasında bulunan terörist grupların da dahil olduğunu dile getirmiştir.
Sayın Adnan Oktar teröre ve terör örgütlerine karşı yıllarca sürdürdüğü fikri mücadelesinde kaleme aldığı eserlerde ve yaptığı sözlü anlatım ve açıklamalarda;
- Dünyadaki terör ve kavga ortamının asıl sebebinin sevgisizlik olduğunu, hangi dinden hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun tüm insanların birbirlerine sevgiyle yaklaştıkları bir dünyada terörün ve kargaşanın son bulacağını,
- Terör ile tek mücadele yönteminin din ahlakının insanlara kazandırdığı sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, ince düşünce, affedicilik ve adalet anlayışı olduğunu,
- Hak dinlerin terörü lanetlediğini,
- Hak dinlerde şiddetin çözüm yolu olarak benimsemesinin, insanları öldürerek ve katlederek amaca ulaşmaya çalışılmasının kesinlikle mümkün olmadığını,
- Din adına kan dökülmeyeceğini, tam tersine dinin akan kanı durduracağını,
- Terörün sevgi ile ortadan kaldırılacağını dile getirmiştir.
Öte yandan, Sn. Adnan Oktar yıllardır gerçekleştirdiği TV yayınları, konferanslar ve kitap çalışmaları ile hain terör örgütü PKK tehdidine karşı en büyük fikri mücadeleyi vermiştir.
- Sn. Adnan Oktar’ın PKK’nın ideolojisinin komünizm olduğunu ispat etmesinin ve komünist ideolojiyi ısrarla eleştirmesinin ardından hem PKK hem de komünist düşünceye olan destek büyük ölçüde azalmıştır.
- Adnan Oktar PKK’nın dinsiz, komünist, ateist olan gerçek yüzünü halkımıza tanıttıktan sonra, PKK için yapılan tüm sözde imaj çalışmaları boşa çıkmış, dindar Doğu halkı PKK’yı dışlamıştır.
- Adnan Oktar PKK terörüne karşı Komünist Terörist Dinsiz Örgüt PKK, PKK’ya Çözüm, Amerika’nın Göremediği PKK isimli eserleri kaleme almıştır. Bu kitaplar gerek Türkiye’nin dört bir yanında, gerekse dünyanın pek çok ülkesinde ücretsiz olarak dağıtılmıştır.
- PKK’nın Marksist-Leninist-Stalinist ideolojisi ve terör felsefesine karşı eserleri, makaleleri ve canlı TV yayınlarıyla ilmi ve fikri anlamda set olmuştur.
- PKK terör örgütünün ‘özgürlük savaşçısı’ olduğu yönündeki sinsi algı operasyonlarını yerle bir etmiştir.
- Bazı siyasetçiler aksini savunsa da, PYD/YPG’nin PKK ile aynı örgüt olduğunu ısrarla anlatmış, bu gerçeği delilleriyle ispatlamış, PYD’nin PKK terör örgütüyle aynı muameleye tabi tutulması gerektiğini söylemiş ve kamuoyunu buna ikna etmek için büyük çaba harcamıştır.
- Güneydoğu’da PKK’ya asla bir özerklik ve imtiyaz verilmemesi gerektiğini, bunun mutlak bölünmeye yol açacağını, PKK’nın asla silah bırakmayacağını, PKK’lılara af uygulanmasının ve Öcalan’ın serbest bırakılmasının çok büyük hata olacağını ısrarla vurgulamıştır.
- Türkiye’nin Güneydoğusunda oynanmakta olan kirli oyuna dikkat çekmiş, bu oyunun amacının önce Güneydoğu’yu, ardından Türkiye’yi ve en son olarak da tüm dünyayı komünist yapabilmek olduğunu anlatmıştır.
- PKK terör örgütünün ve onun PYD, YPG, YPS, HPG, SDG, PJAK vs. gibi kollarının, Türkiye'nin güneydoğusunda, Suriye ve Irak'ın kuzeyinde, İran'ın güneybatısında bağımsız bir komünist Kürdistan devleti kurmayı hedefleyen Marksist, Leninist ve Stalinist bir yapılanma olduğuna dikkat çekmiştir.
- PKK’nın temel hedefinin Kürt milliyet ve etnisitesini araç olarak kullanmak suretiyle birinci aşamada bölgeye, ikinci aşamada Türkiye geneline ve nihai olarak tüm bölgeye komünist sistem ve ideolojiyi hakim kılmak olduğu gerçeğini ısrarla dile getirmiştir.
- PKK hareketinin her yönüyle, günümüzde dünya üzerindeki en büyük silahlı komünist kalkışma olduğu konusunda kamuoyunu uyarmıştır.
- Kobani bahanesiyle çıkartılan olaylarda PKK ve HDP’yi en ağır şekilde eleştirmiş, devletimizin ve hükümetimizin yanında yer almıştır.
- İslami terör diye bir şeyin olmadığını dile getirmiş, İslam’ın ismini kullanarak İslam’a tam aykırı çizgide eylemler yapan IŞİD, El-Kaide gibi terör örgütlerini sert bir üslupla defalarca eleştirmiş, bu tür terör örgütlerinin İslam ile hiçbir ilgisi olmadığını sürekli olarak ifade etmiş, bu hususta uluslararası dergi ve gazetelerde makaleler yazmıştır.
- İslam Terörü Lanetler isimli kitabında yine bu konulara ayrıntılı olarak değinmiş, bu eserini 11 Eylül sonrası İslamofobi’nin yaygın görüldüğü ABD’deki Temsilciler Meclisi üyeleri ve Kongre üyelerine, Charlie Hebdo saldırısı sonrası ise Fransa’daki siyasetçi ve siyasal bilimcilere ücretsiz olarak göndermiştir.
- İslam dininde korkulacak hiçbir şey olmadığını, İslam’ın barış dini olduğunu, İslam’da bir kişiyi öldürmenin tüm insanları öldürmek gibi olduğunu ve Kuran ahlakının yaygınlaşmasının radikalizme ve aşırıcılığa karşı tek çözüm olduğunu anlatmıştır.
Tüm bu faaliyetleriyle Adnan Oktar terörü ilmi ve felsefi anlamda bertaraf etmiş, insanları barış ve sevgi dolu bir dünya oluşturma konusunda gayret göstermeye davet etmiştir. Terörün ve çatışmanın felsefesini etkisiz kılmış, halkımız çatışmacı değil birleştirici olmaya, mukaddesatçı dindar sağı desteklemeye ve çatışmadan, anarşiden uzak durmaya karar vermiştir.
İhtilaf ve Çatışmalarda, Anlaşmazlıklarda ve Zıt Kutuplar Arasında Her Zaman Uzlaştırıcı ve Yatıştırıcı Rol Oynamıştır
Sn. Adnan Oktar,
- Hıristiyanlar’a ve Museviler’e karşı oluşturulmak istenen düşmanlığı ortadan kaldırmak için büyük bir çaba göstermiş, dünya çapında yaygınlaştırılan sözde ‘Türkler ve Müslümanlar Hıristiyan ve Yahudi düşmanıdır’ algısının değişmesini sağlamıştır.
- Türkiye’deki azınlıkların hepsine birden kapılarını açmış, birleştirici ve uzlaştırıcı bir rol üstlenmiştir.
- Her yıl Çırağan Sarayı’nda düzenlediği iftarlarına Türkiye’deki Rum, Ermeni ve Süryani kiliselerinden ve Musevi sinagoglarından çok sayıda din adamı ve önde gelen katılmış, hep birlikte sevgi, saygı, kardeşlik dolu bir ortamda sohbet etmişler, hoş vakit geçirmişlerdir.
- Toplumun din ve mezhep çatışmalarına kapılmadan ortak paydada buluşması için uğraş vermiş, Şii, Sünni, Alevi, Şii, Vahabi, Caferi ve diğer mezheplere mensup tüm Müslümanların kardeş olduklarını fark etmeleri, aradaki farklılıklara takılmaksızın ortak yönlerine odaklanmaları ve birlik olup birbirlerini sevgiyle kucaklamaları gerektiğini dile getirmiştir.
- Yine aynı şekilde, ırkları, dilleri, kökenleri ne olursa olsun bütün dünya Müslümanlarının kardeş oldukları gerçeğini anlatmıştır.
- Eserlerinde, TV yayınlarında Alevi kardeşlerimize kucak açmış, Alevilerin Hz. Ali’ye olan derin sevgilerini övmüş, onları Allah aşığı olarak tanımlamış, cemevlerini hedef alan sözlü ve fiili saldırılara karşı Alevi kardeşlerimizin yanında olmuştur.
- Artniyetli kesimler tarafından topluma körüklenen ayrılıkçı provokasyonun önündeki en büyük engel olmuş, Türk-Kürt, Sünni-Alevi ayrışması gibi konulara akılcı çözümler getirmiştir.
- Roman kardeşlerimizin toplumda ikinci sınıf vatandaş gibi değerlendirilmelerinin önüne geçmiş, bu kardeşlerimizin kültürlerindeki zenginliği ve güzelliği övmüş, programlarında Roman sokak sanatçılarını ağırlamıştır.
- Vatanına, milletine, dinine bağlı Kürt kardeşlerimize sahip çıkmış, bu kardeşlerimizin PKK ile aynı değerlendirilmesinin çok büyük bir vicdansızlık olduğunu dile getirmiş, Kürt kardeşlerimizi programına davet edip Kürt müzikleri eşliğinde dans etmiş, Kürt vatandaşlarımızın ne denli kıymetli olduklarını her fırsatta dile getirmiş, bazı kesimler tarafından ötekileştirilmeye çalışılan Kürt kardeşlerimize karşı toplumdaki önyargının yıkılmasına vesile olmuştur.
- Laz, Çerkes, Roman, Arnavut, Azeri, Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Arap; ırk, dil, etnik köken ayırt etmeksizin tüm vatandaşların birinci sınıf vatandaş olduklarını her fırsatta vurgulamış, farklı etnik kimliğe sahip kesimlere karşı nefret ve düşmanlığın önlenmesi için çalışmalar yürütmüştür.
- İran’ın 2008 yılında İsrail’le olan gerilimi üzerine, İranlı yetkililerin kamuoyuna, ‘Atom bombası kullanmak haramdır’ açıklamasını yapmalarına vesile olmuştur.
- Rusya ile uçak krizi döneminde iki ülkenin bu konuyu hızlı şekilde çözmesi gerektiğini, Türkiye’nin bu konuda alttan alıp üzüntü duyduğunu Rusya’ya belirtmesinin yeterli olacağını önermiş, ülkemiz yetkilileri de bu şekilde bir yol izleyerek uçak krizinden üzüntü duyduklarını Rusya’ya iletmişlerdir. Bu şekilde iki ülkenin arası düzelmiş, Rusya ambargosu kademeli olarak sona ermiştir. Adnan Oktar söz konusu dönemde başta Rusya’nın en önemli yayın organı olan Pravda Gazetesi olmak üzere dünyanın pek çok önde gelen yayın kuruluşunda yayınlanan makalelerinde iki ülke arasında dostluk, barış ve birliktelik sağlamaya çalışmış, barışma sürecine katkıda bulunmuştur.
Sonuç
1979’dan günümüze kadar dünya çapında milyonlarca insanın manevi yönden hayata bakış açısını değiştirmesine vesile olan Sayın Adnan Oktar, 73 dile çevrilmiş 300’den fazla eseri, binlerce makalesi, canlı televizyon yayınları ve eserlerinden faydalanılarak hazırlanan 1000’in üzerinde internet sitesi, yüzlerce iman hakikati belgeseli, 5000’in üzerinde konferans ve Yaratılış gerçeğini bilimsel olarak ortaya koyan binlerce fosil sergisi ile dünyanın en büyük ilmi faaliyetini gerçekleştirmiştir.
Sayın Adnan Oktar’ın önemli bir özelliği, kendisinden önce gerçekleştirilmemiş elzem çalışmalara imza atmış olması, imani ve fikri faaliyetleriyle pek çok konuda Türkiye’de ve dünyada öncülük etmiş olmasıdır. Darwinizm’e karşı verdiği ve çok büyük bir başarı elde ettiği ilmi ve fikri mücadele buna önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Nitekim, Sayın Adnan Oktar’ın çalışmaları Darwinizm’e en etkili darbeyi indirmiş, bu çalışmalar neticesinde materyalizm, komünizm, faşizm, deizm, ateizm gibi insanları dinsizliğe sürükleyen öğretiler fikren tamamen yerle bir olmuştur.
Sayın Adnan Oktar’ın Darwinizm karşıtı ilmi faaliyetlerinin vesile olduğu bir diğer önemli başarı da, bu faaliyetlerin Türkiye’de milliyetçi-mukaddesatçı siyasi görüşün ideolojik zeminini inşa etmiş olmasıdır. Öyle ki bu çalışmalar vesilesiyle Türkiye’de solun felsefesi çökmüş, etki ve nüfuz alanı yok olmuştur. Böylece modern sağı temsil eden hükümetler çok güçlü bir felsefi zemin üzerine oturabilmiş, uzun yıllar iktidarda kalmaya devam edebilmişlerdir.
Sayın Adnan Oktar’ın Darwinizm ve Darwinizm kaynaklı dinsiz ideolojileri yerle bir eden ilmi ve fikri çalışmalarının yanı sıra İslam Birliği ülküsünü gerçekleştirmek, Kuran ve Yaratılış mucizelerini anlatarak insanların imanına vesile olmak, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasına katkıda bulunmak için ortaya koyduğu ilmi çalışmalar da solun felsefi ideolojisinin yıkılmasında etkili olmuş ve sağın iktidara gelmesine ortam hazırlamıştır.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek AK Parti’nin iktidara gelişinde etkili olan felsefi zeminin Sayın Adnan Oktar’ın anti-Darwinist, anti-materyalist ilmi faaliyetlerini sonucunda oluştuğunu söylemiştir. Sol çizgide bir aydın olan Doğu Perinçek, AK Parti’nin güçlü bir şekilde iktidar olmasını solun gerilemesine ve sağın güçlenmesine bağlamış, solu etkisizleştiren faaliyetin ise Sayın Adnan Oktar’a ait olduğunu ifade etmiştir. Bu, doğru ve önemli bir tespittir. Nitekim sağın felsefi zeminini oluşturan fikri ve imani faaliyetler Cumhuriyet tarihinden bu yana sadece Adnan Oktar ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir.
Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları tüm Türkiye’yi şehir şehir, köy köy, mahalle mahalle gezmiş, Adnan Oktar’ın kitaplarından faydalanarak gerçekleştirdikleri konferanslarla Darwinizm’in bilimsel geçersizliğini anlatmışlardır. Öte yandan Türkiye’nin dört bir yerinde binlerce Yaratılış gerçeği sergisi açmışlardır. Ayrıca Adnan Oktar’ın eserlerinin milyonlarca nüshası ücretsiz olarak halka dağıtılmış, insanlarımızın bu hayati gerçekleri öğrenmeleri sağlanmıştır.
Güçlü bir milli bilince ve imani şuura sebebiyet veren bu kapsamlı faaliyetler neticesinde sağın fikri zemini hazırlanmış, AK Parti için iktidar imkanı oluşmuş, AK Parti güçlü bir fikri zemin üzerinde rahatça hareket eden bir parti haline gelmiştir.
Solun ve komünizmin sözde bilimsel temeli olarak kabul edilen Darwinizm’in çürütülerek alt edilmesi sonucunda solun felsefi zemini çökmüş, komünizm daha fazla savunulamaz hale gelmiştir. Bunun akabinde Türkiye’de klasik manada sol parti kalmamıştır. CHP dahi neredeyse sağ söylemler üreten bir parti halini almıştır.
Sayın Adnan Oktar’ın Darwinizm karşıtı bilimsel çalışmalarını dünya geneline taşımasıyla birlikte Darwinizm uluslararası düzeyde yerle bir edilmeye başlamıştır. Darwinizm’e karşı yazmış olduğu yüzlerce eser tüm dünyaya ulaşmış, insanlar özellikle Yaratılış Atlası ile canlıların milyonlarca yıldır hiç değişmediklerinin delillerini görmüşlerdir. Daha önce dünyayı rahatça aldatmış olan Darwinist dünya medyası, Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinin ardından bu sahte teoriyi savunan haberleri yapamaz olmuştur. Dünya Darwinistleri kendilerine güvenlerini yitirmiş, sahte davalarını savunamaz hale gelmişlerdir. Bu önemli yenilgiye vesile olan tek kişi Sayın Adnan Oktar’dır ve başta Darwinistler olmak üzere tüm dünya bu düşüncede ortaktır.
Materyalizmi ve Darwinizm’i felsefe olarak benimsemiş olan Deccaliyet’in, dünyanın en etkili anti-materyalist, anti-Darwinist ilmi çalışmalarını gerçekleştiren Sayın Adnan Oktar’ı hedeflemiş olması hiç kuşkusuz tesadüf değildir. Bu karanlık yapı, Sayın Adnan Oktar’ın ateizmi ve Darwinizm’i bilimsel delillerle yerle bir ederek tüm dünyaya Allah'ın varlığını ve Yaratılış gerçeğinin delillerini anlatmasından rahatsız olduğu kadar, İslam Birliği idealini kararlı bir biçimde savunmasından ve bu konuda onlarca eser kaleme almasından da son derece rahatsızdır. Çünkü bu şeytani sistem için, 300 yıldan bu yana sürdürdüğü sömürü düzeninin karşısındaki en büyük tehlike, dünya Müslümanlarının bir araya gelerek oluşturacakları güçlü bir İslam Birliği’dir.
Sayın Adnan Oktar’ın faaliyetlerinden rahatsız olan küresel Deccali sistem, bu hayırlı faaliyetleri engellemek için kumpasçıları vasıtasıyla olmadık asılsız iftiralar düzerek bir komplo kurmuş, bu komplo neticesinde Sayın Adnan Oktar’ın tutuklanıp cezaevine gönderilmesine zemin hazırlamıştır. Bunun için sıradan insanları kullanmış, kurguladığı senaryoyu piyon olarak kullandığı bu sıradan kişilere dikte etmiştir. Bu yöntem, Deccaliyet’in klasik yöntemidir. Deccali sistem küçük bir kuvvetle Müslümanları birbirine düşürür ve bundan büyük netice almayı hedefler. Amacına ulaşmak için bir yandan polisi ve devleti kullanır, bir yandan da kendi dostlarını çeşitli iftira ve tuzaklarla sistem içinde yok etmeye kalkar. Bu, Deccaliyet’in bilinen bir oyunudur.
Deccaliyet’in rahatsız olduğu bir diğer önemli husus da, Sayın Adnan Oktar’ın Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a 26 yıldır verdiği son derece etkili fikri destektir. Sayın Erdoğan’ı devirme planları yapan ve aleyhinde kara propaganda çalışmaları yürüten Deccali sistem, ona destek veren grupları da etkisiz hale getirme peşindedir. Adnan Oktar da Sayın Erdoğan’ı desteklediği ve bu yönde çok büyük bir etkiye sahip olduğu için Deccaliyet’in başlıca hedefi olmuştur.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
#adnan oktar#allaha adamış bir ömür#islam terörü lanetler#islam birliği#türkiye#istanbul#ankara#darwinizm#materyalizm#evrim teorisi#komünizm#mehdiyet#deccaliyet#ingiliz derin devleti#komplo kumpas#cezaevi#yusuf medresesi#harun yahya#erdoğan#pkk#fetö#deccal#mehdi#çırağan sarayı#kedicikler
0 notes
Photo
Hz. Muhammed (S.A.V.) “Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir cahiliyye toplumunu, tüm insanlığa örnek gösterilecek seviyeye O taşıdı. Cömertlik,tevazu, muhabbet, cesaret, ahlak, merhamet, adalet, ana-babaya hürmet gibi, insanın özüne ait tüm iyi hasletleri bize hep O öğretti” Dileriz Hz. Allah (C.C.)'den, Tüm müslüman dünyası hepimiz Rasulallah efendimizin yolundan gitmelerimizi nasip eyler İnşaALLAH ÂMİN Bizi bölmeyin. Bugün Mevlid Kandilini Yarın Cumhuriyet Bayaramını kutlarız. Bugün Allah ve Peygamberlerinin Dinine sığınıp Yarın Atatürk'e saygı duyarız. Siz ayrı ayrı takılın ama bizi bölmeyin. (Kepez, Canakkale, Turkey) https://www.instagram.com/p/CG2wIr9HLO4/?igshid=rdynmfgl44xu
0 notes
Photo
Defne Samyeli’den Cem Yılmaz ‘onaylı’ Ekrem İmamoğlu paylaşımı: “Dostluk, kardeşlik, adalet, hak, hukuk, şeffaflık, saygı ve nezaket. Toplumca ne kadar hasretmişiz. Dün gece zaferini zarafet ve tevazu ile taçlandırdığı konuşmasını izlerken çok mutlu oldum. Hayırlı olsun.” @elzemeryemfilmi @nurmehmetmnr @medyamagazini #medyamagazini #elzemeryemfilmi #demetözdemir #canyaman #erkencikuş #instamagazie_ #new #2sayfaofficial #sosyalmedya #demetakalin #magazin #acunilicali #magazinhaberleri #moda #gundem #sondakika #magazine #seymasubasi #acun #anne #istanbul #akınakınözü #haber #dizi #survivor2019 #tbt #hercai https://www.instagram.com/p/BzF_t9uFQmP/?igshid=1u1gqkxp6lk4s
#medyamagazini#elzemeryemfilmi#demetözdemir#canyaman#erkencikuş#instamagazie_#new#2sayfaofficial#sosyalmedya#demetakalin#magazin#acunilicali#magazinhaberleri#moda#gundem#sondakika#magazine#seymasubasi#acun#anne#istanbul#akınakınözü#haber#dizi#survivor2019#tbt#hercai
0 notes